Türk Kütüphanesi

Duzenli Ordunun Kurulmasi

İstanbul Hükümeti ve işgal devletlerinin
kışkırtmalarıyla çıkan ayaklanmaları
bastırmak ve günden güne ilerleyen Yunan
ordusunu durdurmak, ancak düzenli bir ordu
ile mümkündü. Bu iki sorun çözülmeden
bağımsızlığı elde etmek imkansızdı. Mondros
Mütarekesinden sonra ordular terhis
edilmişti. Elde Kazım Karabekir'in komutanı
olduğu Erzurum'daki 15. Kolordu'dan başka,
gerçek savaş gücü taşıyan birlik yoktu. Ordu
yalnız boş kadrolar durumundaydı. Gerek
Temsil Heyeti, gerek ardından kurulan yeni
Meclis silahlanmaya ve seferberliğe gidecek
durumda değildi. Ancak, ayaklanmalar
bastırılmalı ve Yunan ilerleyişi
durdurulmalıydı.
Batı Anadolu'da, İzmir'in işgalinden sonra
vatansever üç Albay, Kazım Özalp
(Orgeneral), Bekir Sami (Anday) ve Şerif
(Aker) Beyler, emirlerindeki birliklere
katılanlarla birlikte direnmeye başlamışlardı.
Ancak bu direnişler güçsüzdü ve gerilla
eylemleri ile düşmana zarar vermekten öteye
geçmiyordu. Bu tür direnişler Kuvay-ı Milliye
(Milli Kuvvetler) ruhunu doğurdu. Balıkesir ve
Alaşehir Kongreleriyle Egeli yurtseverler bu
hareketi daha bilinçli şekilde desteklediler.
Yunan işgalinin büyük zulümlerle ilerlemesi
pek çok yurttaşın bu direnişlere katılmasını
sağladı.
Direniş hareketleri olumlu ama yetersizdi.
Kuvay-i Milliye birlikleri içinde Çerkes Ethem
gibi büyük başarılar elde edenler oldu. Ancak
bu birlikler gerçek bir ordu olmaktan çok
uzaktı. Yalnızca kendi şeflerini dinliyor,
Ankara'daki Genelkurmayın buyruklarına
uymuyorlardı. Ayrıca bu birlikler
ayaklananları kendi şeflerinin isteklerine göre
hukuk kurallarına uymadan
cezalandırıyorlardı. Yunanlıların 22 Haziran
1920'de başlattıkları saldırı önlenemedi.
Meclisin, 12 Temmuz 1920'de yaptığı
toplantıda bazı milletvekilleri Yunan
saldırısının durdurulamamasında cephedeki
komutanların suçlu olduğunu belirttiler.
Mustafa Kemal Paşa bu suçlamaların doğru
olmadığını, Avrupa devletlerince
silahlandırılmış ve donatılmış Yunan
ordusuna sadece milli ve gönüllü kuvvetlerle
karşı koymanın mümkün olmadığını
belirterek, artık TBMM'nin gerçek anlamda bir
orduya sahip olması gerektiğini ileri sürdü.
Bunu gerçekleştirmek için, milli kuvvetlerde
bulunan yetenekli personelin, düzenli asker
olarak ordu birliklerinin kadrolarına
geçirilmesini ve yeniden bazı doğumluların
silah altına alınması gerektiğini ifade etti.
TBMM'nin bu konudaki kararı üzerine düzenli
ordu kurulmaya başlandı.
Bu karara, bazı Kuvay-i Milliye birlikleri karşı
çıktı. Ama daha önce Mustafa Kemal'in aldığı
önlemlerle bir çok Kuvay-i Milliye birliği ordu
içerisinde eritilmişti. Yeni silah altına
alınanlarla beraber düzenli ordu hızla
oluşmaya başladı. Artık Türk Ordusu temel
olarak yeniden kurulmuş bulunuyordu. 9
Kasım 1920 de Batı Cephesi iki komutanlığa
bölündü: Batı ve Güney Cepheleri. Batı
Cephesi komutanlığına Genel Kurmay Başkanı
Albay İsmet (İnönü) Bey, Güney Cephesi
komutanlığına da İçişleri Bakanı Albay Refet
Bey atandı. Buradaki kuvvetlerin savaş
yeteneği artırıldı ve örgütlenmesi sürdürüldü.
Milli Mücadelenin ilk günlerinde başarılı
hizmetlerde bulunan çete reisi Çerkes Ethem,
komutasındaki Kuvay-i Seyyare adını taşıyan
müfreze, Albay İsmet Bey'in komutanı olduğu
Batı Cephesi içinde yer alıyordu. Çerkes
Ethem ve kardeşlerinin cephe komutanını
tanımamaları ve düzenli ordu disiplinine
uymamaları üzerine, Bakanlar Kurulu 27
Aralık 1920'de bu birliklerin etkisiz hale
getirilmesine karar verdi. Çerkes Ethem
kuvvetleri, başarılı bir şekilde dağıtıldı ve
buyruğundaki kişilerin çoğu düzenli orduya
katıldı.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol