Türk Kütüphanesi

1.Dunya Savasi

Birinci Dünya Savaşı , 1914 yılında Avrupa 'da
başlamış, ancak dünyanın dört bir yanındaki
ülkelerin katılması ve diğer kıtalardaki
sömürgelere de yayılması nedeniyle "dünya
savaşı" olarak adlandırılmıştır. 1914 'te
başlayan savaş 1918 yılında sona ermiştir.
30 Ekim 1918'de Osmanlı Devleti Mondros
Mütarekesi'ni imzalayarak savaştan çekildi.
Savaşın nedenleri
Osmanlı Devleti 'nin yıkılıp yok oluşunu ve
yıkıntıları üzerinde yeni bir bağımsız Türk
Devleti'nin kurulmasını hazırlayan I. Dünya
Savaşı, dünya tarihi açısından olduğu kadar,
Türkiye açısından da büyük önem taşır.
Savaşın birçok nedeni vardır. Bunları özel
nedenler ve genel nedenler olarak iki gruba
ayırabiliriz.
Savaşın genel nedenler
Fransız İhtilalinin getirdiği yeni anlayış ve
görüşler siyasi ve sosyal hayatta büyük
değişiklikler yapmıştır. Milliyetçilik düşüncesi
özellikle 20. yüzyılın başlarında etkisini
göstermeye başlamıştır. 1815 yılında Viyana
Kongresi ile Avrupa'ya yeni bir statü
getirilmiş ve buna göre de güçler dengesi
kurulmuştur. Özellikle 1870 Sedan Savaşı ile
Alman ve İtalyan birliklerinin kurulması ve bu
devletlerin girişimlerde bulunmaları Viyana
Kongresi statüsünü ve güçler dengesini büyük
ölçüde değiştirmiştir.
19. yüzyıl içinde önem kazanmış diğer bir
gelişme de sanayileşmedir. Sanayileşme
sonucu sömürgecilik ortaya çıkmış ve büyük
devletlerin çıkar çatışmaları Afrika ve Uzak
Doğu'ya kadar yayılmıştır. Ham madde ve
pazar arayışı hızlanmış, bütün devletler
sömürge yarışına girmiştir. Bazı devletlerin
siyasi birliklerini geç kurmaları blokların
ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bloklar
hızla silahlanarak yeni bir savaşın ortamını
hazırlamıştır.
Genel nedenler kısaca şöyle açıklanabilir:
Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun
velahdı Ferdinand'ın bir Sırplı tarafından
öldürülmesi
Milliyetçilik düşüncesi
Sömürgecilik (ham madde ve pazar
arayıcılığı)
Avrupa devletleri arasındaki ekonomik ve
siyasi rekabet (Özellikle de Almanya ve
İngiltere arasında)
Aşırı silahlanma hareketi I. Dünya savasının
baslamasındaki en önemli etkendir.
Özel Nedenler
Devletlerin izledikleri politikalar ve çeşitli
çıkarlar özellikle bu devletleri karşı karşıya
getirmiştir. Rekabet ittifak ve itilaf devletleri
arasında meydana gelmiştir. Savaş öncesi
devletlerin durumuna bakıldığında;
Almanya:
Siyasal birliklerini kurduktan sonra (1871)
ekonomisinde büyük bir canlanma meydana
gelmiştir. Birliğini geç kurduğundan dolayı
sömürgeciliğe geç başlamıştır. Yeni
sömürgeler elde etme ve denizlere hakim
olma konularında İngiltere ile rekabete
girişmiştir.
İngiltere:
Almanya'nın siyasal ve ekonomik açıdan
güçlenmesinden rahatsız olmuştur. Kendisine
rakip olabilecek güçlerden kurtulmak ve
Alman birliği ile bozulan Avrupa'daki güç
dengesini tekrar kurmak istemektedir.
Almanya'nın denizlede güçlenmesinden de
fazlaca rahatsız olmuştur.
Fransa
1870 Sedan Savaşı ile Almanyaya kaptırdığı
Alsance-Loren bölgelerini geri almak
istemektedir. Bundan dolayı Almanyaya karşı
bir düşmanlık içindedir.
Rusya:
Panislavizm ilkesi ile Balkanlara yayılmak
istemektedir. Ayrıca Rusya, boğazları ele
geçirerek Akdeniz'e inmek amacındaydı.
İtalya:
Sömürgecilikte geri kalmıştır. Amacı yeni
sömürgeler ele geçirmenin yanında, eski
Roma İmparatorluğu gibi Akdeniz'e hakim
olmaktır.
Avusturya-Macaristan:
En büyük tehlikesi Rusya ve onun destekçisi
olduğu Sırbistan'dır. Panislavizme ve
Balkanlar'daki Rus etkisine karşı mücadele
etmiştir.
Osmanlı Devleti:
Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile en değerli
topraklarını kaybeden Osmanlı Devleti, son
yüzyılda kaybettiği toprakları geri almak için
Almanya yanında savaşa girmiştir.
ABD
ABD , savaş öncesinde, Avrupa'daki savaşa
katılma eğilimi içinde olmamıştır. Ancak
1917 yılında yaşanan bazı gelişmeler
ABD'nin de savaşa katılma kararında etkili
olmuştur. 1917 yılından itibaren İngiliz ve
Fransız deniz ablukasına karşı Almanya'nın
giriştiği denizaltı savaşı, Kuzey Atlantik'de
Amerikan ticari ve yolcu gemilerini de hedef
almaya başlamış, Amerika'nın Avrupa
ticaretine katlanılmayacak ölçüde zarar
vermeye başlamıştır. Öte yandan Almanya'nın
Meksika hükümetini ABD'ye savaş açmaya
teşvik etmesi de ABD'nin Avrupa'daki savaşa
katılmasında etken olmuştur.
Dünya Savaşı Öncesi Dünyayı
Etkileyen Önemli Olaylar
19. Yüzyıl da Avrupa 'da; bilim, teknik, sosyal
ve kültürel alanlarda bir çok gelişmeler oldu.
Bu gelişmeler sonunda ortaya çıkan yeni
buluşlar, insanlığın hizmetinde kullanılmaya
başlandı.
19. Yüzyılda Dünyayı ve devletler arası
ilişkileri derinden etkileyen olaylar Sanayi
İnkılabı ve Fransız İhtilaliydi.

1) Sanayi İnkılabı
 
1815 Yılında ilk kez İngiltere 'de ortaya çıktı.
Zamanla Avrupa’nın diğer ülkelerine de
yayıldı. Fransa , Belçika, Hollanda , Portekiz
gibi ülkelerde de etkisini gösterdi. Sanayi
İnkılabını kısaca kol gücünün yerini
makinelerin alması seklinde özetlenebilir.
Özellikle buhar gücünden yararlanılması
üretimi artırdı, ulaşımı kolaylaştırdı, ticareti
geliştirdi.
Sanayi İnkılabı, büyük fabrikaların
kurulmasına sebep oldu. Bu durum üretim de
büyük artışlar sağladı. Böylece mallar ucuz
ve seri üretildi. Ülkeler, iç piyasada
tüketemedikleri malların satışını sağlamak
için, yeni pazarlar bulma çabasına girdiler.
Böylece, hammadde sağlamak ve ürettikleri
malları pazarlamak için henüz
sanayileşmemiş ülkeler yöneldiler. Bu durum
sömürgecilik anlayışını meydana getirdi.
Sömürgecilik anlayışı uyarınca, sanayileşen
devletler, Güney Amerika, Afrika ve Asya ’nın
belirli bölgelerin de sömürgeler elde ettiler.
Bu konu da başı çeken İngiltere, büyük bir
sömürge imparatorluğu kurdu. İngiltere
sömürgelerini elde tutabilmek için daha çok
denizciliğe önem verdi. Hindistan’a ve diğer
sömürgelerine giden yollarına giden yolları
kontrol altında tutmaya çalıştı. İngiltere’yi,
Hollanda, Belçika ve Fransa takip etti.
Almanya ve İtalya ise, siyasi birliğini
19.yüzyılın ikinci yarısında tamamladılar.
Kuvvetli birer devlet haline geldiler. Gelişen
sanayileri sebebiyle onlar da sömürgecilik
siyaseti izlemeye başladılar. Rus Çarlığı da
ekonomik gelişmesini hızlandırmak istiyordu.
Ancak çok topraklara sahip olmasına rağmen,
sıcak denizlerle bağlantısı yoktu. Bu denizlere
açılan denizlerin bir bölümü, Osmanlı
İmparatorluğu nun elindeydi.
Osmanlı İmparatorluğundan ayrılıp bağımsız
devletlerini kuran Balkan milletleri ise, tam
bir huzura kavuşmuş değillerdi.
Bu arada, sanayileşmesini hızlandıran
Japonya da Avrupa devletleri ile rekabete
başladı. Amerika ise, 18. yüzyıl ın sonlarında,
İngiltere’ye karşı, General Washington
önderliğinde giriştiği mücadele sonucunda,
bağımsızlığını elde etmişti.

2) Fransız İhtilali:
 
19. yüzyılda, toplumlar arası ilişkileri
belirleyen bir diğer önemli olay da Fransız
İhtilali ile ortaya çıkan hürriyet fikri ve
milliyetçilik akimidir. Özellikle milliyetçilik
düşüncesi, bağımsızlık duygularının
güçlenmesine sebep oldu. Bu düşünce dalga
dalga bütün dünya ya yayıldı. Bu düşünceler
büyük imparatorlukların yıkılıp, milli
devletlerin kurulmasına sebep olmuştur.
Bu savaşın çıkışı, olayların büyük bir savaşa
doğru akışı, Osmanlı İmparatorluğu'nun bu
savaşa sürüklenişi tarihsel bir gelişimin bir
sonucudur. Bu savaş, Fransız Devrimi ve 25
yıla yakın süren devrim savaşlarının meydana
getirdiği politik, sosyal ve ekonomik
gelişmelerin devamlı ve doğal sonucu oldu.
Ulusalcılık hareketlerinin liberalizmden daha
büyük güç kazandığı, ulusal devletlerin
hammadde kaynakları ve üretim mallarına
pazar bulmak için yaptıkları mücadele,
sömürgecilik ve emperyalizm adı altında 19.
yy'ın 20. yy'a bıraktığı kötü bir mirastı. 19.
yy.ın ikinci yarısında İtalya ve Almanya
siyasal birliklerinin kuruluşu Avrupa dengesini
bozmakla kalmadı, özellikle Balkan
uluslarının ulusalcılık ve bağımsızlık
hareketlerini kamçıladı. Avrupa'daki
ekonomik-politik-askeri gelişmeler Alman-
Avusturya-İtalyan yakınlaşmasına, Üçlü
İttifak'ın kurulmasına yol açtı. Buna karşılık
İngiliz-Fransız-Rus yakınlaşması da Üçlü
İtilaf'ı oluşturdu.
1871'de Alman birliğinin kurulmasından
sonra Başbakan Bismark, Almanya'yı
Fransız-Rus birleşmesi karşısında
bırakmamak, Fransa'nın Alsas-Loren'i geri
almak için bir intikam savaşı çıkarmasına
fırsat vermemek amacıyla barışcı bir politika
izledi. Slavcılık tehlikesi karşısında 1879
yılında Avusturya ile bir Rus saldırısı
tehlikesine karşı anlaştı. 1881'de Fransa'nın
Tunus'u işgal etmesi, burada gözü olan
İtalya'yı Almanya'nın yanına itti. 1882'de Üçlü
İttifak oluştu. Bu antlaşma 1892, 1907, 1912
yıllarında üç kez yenilendi. Fakat İtalya 1902
yılında Fransa ile gizli bir antlaşma yapmıştı.
Bismark'ın politikası 1890'a kadar sürdü.
Yeni Alman İmparatoru II. Wilhelm,
Bismark'ın politikasını beğenmediği için onu
görevden uzaklaştırdı ve böylece Almanya'nın
da politikası değişmiş oldu. Almanya'nın
Avrupa'nın en güçlü kara devleti oluşu,
endüstrisinin her geçen gün dünya
piyasalarında İngiliz mallarına üstün gelmesi
ve özellikle Alman savaş donanmasının
denizlerde İngiltere'ye rakip olması, Kırım
Savaşı'ndan beri Avrupa sorunlarıyla
ilgilenmeyen İngiltere'yi uyandırıdı. Üçlü
İttifak'a dayanarak Avrupa'da üstünlük
kurmaya çalışan Almanya, 1894'ten sonra,
Fransız-Rus, Fransız-İngiliz ve en son 1907
yılında İngiliz-Rus Antlaşmalarıyla oluşan
Üçlü İtilaf blokuyla karşılaştı. Bismark'ın
korkulu rüyası gerçekleşmiş oldu ve Almanya
böylece Avrupa'da çember içine alınmış oldu.
Bu nedenle Osmanlı Devleti ile yakın ilişkiler
kurup, İngiltere'nin Hindistan yolu için büyük
tehlike olan, güçlenen Almanya, ekonomisi
için kendisine "hayat alanı" olarak Osmanlı
İmparatorluğu'nu seçmişti. Bu "Bağdat
Demiryolu" projesini kabul ettirmişti. Böylece
Üçlü İttifak'la, Üçlü İtilaf'ın çıkarlarının
çatıştığı önemli bir alan da Osmanlı
İmparatorluğu oluyordu. 1905 yılından
itibaren Almanya'nın her olayda karşı tarafla
arası açıldı. Fas Buhranları'nda birşey elde
edemeyen Almanya , Balkan Savaşları 'nın
çıkmasına da engel olamadı. Oysa, Balkan
Savaşı Almanya'ya ekonomik açıdan büyük
zarar vermişti. Ayrıca Bağdat-Berlin
Demiryolu'nun gerçekleşmesi de, Almanya ile
Bulgaristan'ın dost olup olmamalarına bağlı
idi.
1914 yılına gelindiğinde blokların
çatışmasının temel sorunları olan ekonomik
çıkar, Alsas-Loren sorunu, üstünlük kurma,
deniz silahlanması, Fas Buhranları, Bağdat
Demiryolu sorunu, Balkanlar'da Avusturya-
Rusya çatışması, Balkan Savaşı gibi
nedenlerden dolayı savaşın çıkması yalnızca
bir bahaneye bakıyordu. Savaşın yakın nedeni
de hazırdı. Avusturya'nın Sırbistan üzerindeki
üstünlüğünü sürdürmek ve kendi sınırları
içindeki Sırplar'ın yaşadığı şehirleri
kaybetmemek için her fırsatta Sırbistan
üzerine baskı yapıyordu. Bu sürtüşmeler, 28
Haziran'da Avusturya-Macaristan Veliahtı
Franz Ferdinant ve eşinin bir Sırplı tarafından
öldürülmesi nedeniyle dünyayı 4 yıl kana
bulayacak bir savaşa dönüştü.
Sırp sorununu kökünden çözmek isteyen
Avusturya, Almanya'nın da aynı görüşte
olduğunu öğrenince Sırbistan'na 23
Temmuz'da sert bir nota verdi. İçişlerine
karışma hükümleri taşıyan bu nota, Rusya'nın
Sırbistan'ı yalnız bırakırsa, Balkanlar ve
Boğazlar üzerinde Almanya-Avusturya
egemenliği kurulucağı endişesiyle Sırbistan'ı
desteklemesi üzerine reddedildi. Rus desteğini
sağlayan Sırbistan seferberlik ilan edince de,
Avusturya Sırbistan'a 28 Temmuz'da savaş
ilan etti. Almanya'nın uyarılarına rağmen
Rusya'nın 30 Temmuz'da seferberlik ilan
etmesi üzerine, Almanya 1 Ağustos'ta
Rusya'ya savaş ilan etti. Aynı tarihlerde
Fransa da seferberlik ilan etmişti. Fransa'ya
Belçika üzerinden saldırmayı planlayan
Almanya Belçika'ya bir nota vererek, bütün
zararlarının ödeneceğini ve toprak
bütünlüğüne dokunulmayacağı konusunda
güvence vererek, topraklarından geçiş izni
istedi. Belçika bunu reddedince de 3
Ağustos'ta Belçika'ya saldırdı. Bunun üzerine
İngiltere 4 Ağustos'ta Almanya'ya bir nota
vererek Belçika'yı boşaltmasını istedi.
Almanya bu isteği reddedince, İngiltere aynı
gece Almanya'ya savaş ilan etti. Böylece
Avrupa Savaşı çıkmış oldu. Başlangıçta
hemen herkes bu savaşın 19. yy.daki gibi
cephe savaşları olacağını, en çok 1-1,5 yıl
süreceğini sanıyorlardı. 1871'den beri Avrupa
uzun bir barış dönemi geçirmişti. Bu arada
ekonomik ilişkiler, teknik buluşlar savaş
sanayiinin gelişmesi ile yeni savaş
silahlarının tahrip gücü artmış, savaş
yöntemleri değişmişti. Bu savaş yalnız
Avrupa topraklarında kalsaydı belki bu
tahminler doğru çıkabilirdi.Fakat savaşın
gerek yer, gerekse zaman bakımından
sınırlarını büyüten bir olay oldu. Osmanlı
İmparatorluğu kısa bir süre sonra savaşa
katıldı. Bu yüzden savaş bir Dünya Savaşı
oldu.
Daha savaş başladığı zaman kuvvetler
dengesi İtilaf Devletleri'nin tarafına ağır
basıyordu. Almanya, Avusturya-Macaristan'ın
toplam nüfusu 120 milyon kadardı ve savaş
için tüm kaynakları Avrupa'da sahip oldukları
topraklarda idi.Halbuki İngiltere, Fransa ve
Rusya'nın oluşturduğu İtilaf Devletleri'nin
yalnızca Avrupa topraklarındaki nüfusları 238
milyon idi. Ayrıca sömürgelerde sınırsız
hammadde ve insan kaynakları bulunduğu
gibi savaşın ilk üç yılında A.B.D. de
kendilerine büyük ekonomik destek sağladı.
Almanya'nın kara ordusu güçlü olmakla
beraber, Rusya'nın da zengin insan
kaynakları bulunuyordu. Denizlerde ise tek
başına İngiltere bile üstün durumdaydı. Savaş
başladıktan sonra İngiltere denizlerde
üstünlüğü sağladı. Savaşı kim daha zengin
kaynaklara sahipse onun kazanacağı daha
Marn Savaşı'nda anlaşılmıştı.

Savaş öncesi Osmanlı
İmparatorluğunun durumu
 
19. yy.da Rusya, İngiltere ve Fransa
arasındaki en önemli sorunlardan birisi
"Avrupa'nın Hasta Adamı" Osmanlı
İmparatorluğu idi. Rusya'nın boğazları ele
geçirerek Akdeniz'e inme politikası, İngiltere
ve Fransa tarafından engellendi. İngiliz
sömürge yolları ve Fransa için Akdeniz'in
güvenliği Boğazlardan başlamakta idi. Fakat
1869'da Süveyş Kanalı 'nın açılmasından
sonra İngiliz politikası değişmeye başladı.
İngiltere Osmanlı İmparatorluğu'nun
bütünlüğünü korumak yerine, Akdeniz'deki
İngiliz çıkarlarının güçlü bir donanma ile
Kıbrıs Malta arasında savunulabileceğini
düşündü. 1878'de Kıbrıs'ı 1882'de de Mısır'ı
ele geçirdi. İngiltere'nin boğazlar politikasının
değişmesi Rusya'yı rahatlattı.Osmanlı
İmparatorluğu 1877-1878 Osmanlı-Rus
Savaşı'nda yalnız kalmış ve çok ağır bir
yenilgiye uğrayarak Avrupa Devletleri'nin
denge çıkarları açısından olaya karışmasıyla
kurtulmuştu. yeni bir denge arayan Osmanlı
İmparatorluğu için Almanya bir umut
idi.Fakat Bismark "Doğu Sorunu" ile
ilgilenmiyordu. Bismark'ın çekilmesi ve
Almanya'nın 1890'dan sonra politikasını
değiştirip, Osmanlı İmparatorluğu'nu
kendisine hayat alanı olarak seçmesi ile
Almanya yeni bir denge olarak belirdi. Doğal
olarak bu ilişkiler Osmanlı İmparatorluğu'nu
Alman nüfusu altına soktu. Almanya'nın
ekonomik yayılması ve özellikle Bağdat
Demiryolu Projesi en çok İngiltere'yi ve
sırasıyla Fransa ve Rusya'yı etkiledi, onların
Osmanlı Devleti'ne daha fazla düşman
olmalarına yol açtı. İngiliz politikası Osmanlı
aydınlarında ve özellikle II.Abdülhamit
üzerinde olumsuz bir etki yaptı. İngilizler'in
Arabistan'ı yutmak ve işgalleri altındaki Mısır
Hidivi'ni Halife yapıp, islam dünyasını kendi
çıkarlarına göre yönlendirmek, Rusya'ya karşı
koymak için büyük Bulgaristan'ı
gerçekleştirmek istediğini, Ermenileri
desteklediğini düşünen II.Abdülhamit
İngiltere'yi suçluyordu. Bu da Osmanlı
İmparatorluğu'nu Almanya'ya daha çok
yaklaştırdı. Almanya kültür ve ticaret
yatırımlarını hızla arttırdı. Almanya ve Kayzer
Wilhelm yeni bir kurtarıcı olarak görülmeye
başlandı. Hatta İttihat ve Terakki 29 Nisan
1898'de İmparator Wilhelm'e başvurarak, II.
Abdülmamit'in tahttan indirilmesi için destek
olunmasını istedi. Osmanlı-Alman
yakınlaşmasının gelişmesini en çok Alman
uzmanların getirilmesi etkiledi. Sultan
Abdülhamit Han, gümrük, maliye ve en
önemlisi polis örgütünde ve orduda yapacağı
düzenlemeler için Alman uzmanlar getirtti.
Bunların yanısıra tıp eğitimini düzenlemek
için de Almanya'dan profesörler getirildi. Bu
ilişkilerin daha da güçlenmesi için, II.
Wilhelm 1889'da ve 1898'de iki kez İstanbul'u
ziyaret etti. Diğer yandan Osmanlı
Ordusu'nun düzeltilmesi için 1882'de itibaren
Almanya'dan subay getirilmesi başladı.
Bunlar içinde en önemli kişi, uzun yıllar
Türkiye'de kalan ve Türk subayları üzerinde
etkili olan Colman von der Goltz oldu. Türk
subayları da Almanya'ya gönderildiler. Balkan
Savaşı yenilgisinden sonra İttihat ve Terakki
ordunun düzenlenmesine büyük önem vererek
Almanya'dan yeni uzmanlar getirtti. 1913
Kasım'ında General Liman von Sanders
İstanbul'da 1. Ordu Komutanlığı'na atandı.
Beraberinde gelen subaylar da emrinde görev
aldılar. Burası Türk subaylarının eğitim yeri
olarak düşünüldü. Artık yalnızca ordu
üzerinde değil, Osmanlı İmparatorluğu'nun
her yerinde Alman nüfusu çoğaldı.
Osmanlı İmparatorluğu üzerinde bu derece
nüfus sahibi olan Almanya'nın bu ilişkideki en
büyük çıkarı, Osmanlı İmparatorluğu'nda
ekonomik üstünlüğü ele geçirmekti. Osmanlı
topraklarını kendisine hayat alanı olarak
seçmiş olan Alman İmparatoru Wilhelm II .
1898'de Ekim-Kasım aylarında İstanbul,
Suriye ve Filistin'i ziyaret etmiş ve bu sırada
"Anadolu Demiryolu" ve "Haydarpaşa
Rıhtımı"nın yapım hakkı Almanya'ya
verilmişti. 1899'da Bağdat bölgesinde de
demiryolu yapım hakkını elde etti. Bağdat
demiryolu'nun geçeceği bölge dünyanın en
önemli stratejik yerlerinden birisi idi. Alman
uzmanların 1902'de Mezopotamya'da zengin
petrol yataklarını bulmaları bölgenin önemini
bir kat daha artttırdı. Hem petrol, hem de
Almanya'nın Basra Körfezi ve Hindistan için
doğurduğu tehlike, bölge üzerinde İngiliz-
Alman çıkar çatışmasını hızlandırdı. Projenin
gerçekleşmesi için Deutche Bank Osmanlı
İmparatorluğu'na 43 milyon Mark borç verdi.
Osmanlı Bankası İngiliz-Fransız çıkarlarının,
Deutche Bank da Alman çıkarlarının
temsilcileri olarak rekabete giriyorlardı.
Almanya'ya bu kadar geniş ayrıcalıklar
tanınmasına rağmen Osmanlı İmparatorluğu
Trablusgarp ve Balkan Savaşları'nda Alman
desteğini sağlıyamadı. Buna karşılık, Osmanlı
İmparatorluğu toprakları emperyalist
devletlerin çıkar çatısması alanı olurken,
İngiltere, Fransa ve Rusya'nın düşmanlığını
kazandı. Böylece Bağdat Demiryolu Projesi ve
Almanya'nın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki
ekonomik-politik-askeri nüfusu Osmanlı
İmparatorluğu'nu da bu çatışmanın içine
çekiyordu.
19. yüzyılda hep savunma antlaşmaları
yapan Osmanlı İmparatorluğu, İttihat ve
Terakki'nin iktidara el koymasından sonra
aktif bir politika izlemeye başladı. Almanya
ile yakın ilişkilere rağmen 1911'de İngiltere
ile ittifak girişiminde bulundu, fakat İngiltere
Osmanlı İmparatorluğu'nun sorumluluklarını
yüklenmek istemediği ve Rusya'yı karşısına
almamak için bu isteği kabul etmedi. Fransa
ile de aynı şekilde ittifak girişimi yapıldı fakat
aynı nedenden dolayı kabul edilmedi. Hatta
Mayıs 1914'te Rus Çarı Kırım'daki yazlığına
geldiği sırada Talat Paşa kendisini ziyaret
ederek ittifak önerisinde bulundu. Çar iyi niyet
göstermekle beraber, Alman askeri kurulunun
Osmanlı İmparatorluğu'nda bulunmasından
duyduğu hoşnutsuzluğu dile getirdi ve bu
girişim de sonuçsuz kaldı. Osmanlı
İmparatorluğu Yunanistan ve Bulgaristan ile
de anlaşma için girişimde bulunduysa da
başarılı olamadı.
Büyük devletler Osmanlı Devleti'ni, özellikle
Balkan Savaşı bozgunundan sonra askeri bir
güç olarak görmüyorlar ve sorumluluğunu
yüklenmek istemiyorlardı. Hatta Almanya
bile, savaş çıkana kadar Osmanlı Devleti ile
bir ittifak yapmaya yanaşmadı. İngiliz
politikası Osmanlı Devleti'ni Almanya'nın
yanına itecek şekilde oluşuyordu. İngiltere
için Almanya, Rusya'dan büyük bir tehlike idi.
1913'ten sonra bir savaş çıkacağı
anlaşılmıştı. Almanya'nın karşısında
Rusya'nın insan kaynaklarından yararlanmak
ve Almanya'yı iki ateş arasına almak isteyen
İngiltere, Rusya'yı Almanya'ya karşı
tutabilmek için, Rusya'nın Boğazlar ve
Anadolu üzerindeki ihtiraslarını kışkırtıyordu.
İngiltere, Osmanlı Devleti'ni Rusya'ya iştah
kabartıcı bir lokma gibi sunarak, kendi
tarafında kalmasını sağlıyor ve olası bir Rus-
Alman yakınlaşmasını engelliyordu. Osmanlı
Devleti'ni de bu nedenle Almanya'nın yanına
itiyordu. Eğer İngiltere ve Fransa Osmanlı
Devleti ile ittifak yapmayı kabul etseler
Rusya'yı karşılarına alırlar ve Rus-Alman
yakınlaşması gerçekleşebilirdi. Görülüyorki
Almanya ile bir savaş çıkarsa, Rusya'yı
savaşa çekmek için Osmanlı Devleti
üzerindeki Rus istekleri tatmin edilmeliydi.
Savaş içindeki antlaşmalarla da zaten bu
sağlanacaktır.
Diğer yandan, 1907'de Reval'de Anglo-Rus
yakınlaşması Genç Türkleri kamçıladı.
1913'ten sonra ise İttihat ve Terakki Osmanlı
Devleti'ni kurtarmak ve tüm Türkleri
birleştirmek için Rusya'yı Alman yardımıyla
yenmek istiyordu. 1914'te ülke yönetimini
elinde bulunduran Enver Paşa , olası bir
savaşta Almanya'nın Rusya'yı çok kısa bir
sürede yeneceğine, Rusya'da devrim
çıkacağına inanıyordu. Böylece Osmanlı
Devleti bir süre Rus tehdididen kurtulacak
Kafkasya'da toprak elde edebilecekti. İttihat
ve Terarakki'nin savaşa girilmesindeki
acelesinin bir nedeni de buydu. Eğer savaşa
girilmede gecikilirse, nimetlerinden de
yararlanılamayacağını düşünen Enver Paşa
savaştan galip çıkarak, Balkan Savaşı'nın
kayıplarının giderileceği, Ege'de üstünlük
kurularak Yunan "Megalo İdea" sının
engelleneceği kanısında idi. Kaldı ki
Rusya'nın Boğazlara yapacağı bir saldırı
İngiltere ve Fransa'yı ilgilendirmiyordu.
İttihat ve Terakki 'nin Almanya'nın yanında yer
almasını hazırlayan bir başka neden de
"Kapitülasyonlar" ve "Duyun-u Umumiye"
dolayısıyla Osmanlı Devleti özellikle Fransa
ve İngiltere'nin ekonomik boyunduruğu altında
idi. Eğer savaşa Üçlü İtilaf yanında girilirse
savaş sonrası hiçbir şey kazanılamazdı. Oysa
Almanya ile birlikte olunursa, Almanya savaşı
kazanacağına göre Osmanlı Devleti İngiliz-
Fransız ekonomik baskısı ve
kapitülasyonlardan kurtulacak, Rusya'da
yaşayan Türkler de kurtulacaktı. Rusya'nın ve
Balkan Devletleri'nin ihtirasları yanı sıra,
1914'te Osmanlı Devleti Yemen , Hicaz ,
Filistin, Suriye, Musul ve Irak'taki Arapların
kinleri de buna eklenmişti. Ermeni sorunu da
pusuda idi. Bütün bunlar Osmanlı Devleti'nin
çökmesini büyük bir kinle bekliyorlardı.
Osmanlı Devleti üzerine ekonomik
mücadele
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, 1914'e
gelene kadar son 25 yıl Osmanlı Devleti
üzerindeki ekonomik çıkarlara bakmakta
yarar var.
Emperyalizm ve emperyalist terimlerini
kullanmadan Osmanlı Devleti'nin 19. yy. ve
20. yy. tarihini yazmak ve büyük devletlerin
politikalarını açıklamak olanaksızdır. Öyleki
emperyalist devletlerin rekabetlerinin
yoğunlaştığı en önemli yörelerin başında
Osmanlı Devleti gelir. Osmanlı Devleti'nin
egemen olduğu bu yöreye batılı yazar ve
devlet adamlarının "Orta Doğu" ve "Yakın
Doğu" demeleri de emperlalist tutkularının
sembolü oldu. Süveyş Kanalı'nın açılması,
pamuk üretimindeki önemi ve diğer
hammadde kaynaklarının bulunması ve büyük
devletler için önemli bir pazar olması
nedeniyle özellikle 19. yy. sonunda Osmanlı
Devleti üzerindeki ekonomik rekabet çoğaldı.
20. yy. başında petrolün ekonomide
kazandığı önem ve Osmanlı Devleti'nin
yönetimindeki topraklarda zengin petrol
yatakları bulunması, büyük devletlerin
arasındaki rekabeti, buralara egemen olmak
mücadelesine dönüştürdü. Büyük devletler
Osmanlı Devleti'ne kendi çıkarları açısından
bakıyordu.
1902 yılında Alfred Mahan buraları için "Orta
Doğu" terimini kullanırken, yörenin Avrupa,
Asya ve Afrika kıtaları arasındaki konumunu
ve büyük su yolları ile çevresindeki
Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz'in kavşak
noktasında bulunması, Aden Körfezi'ndeki
önemini göz önüne almıştı. Bu nedenle, Orta
Doğu'yu bir tekerleğin merkezine
benzetiyordu. Yöredeki boğazların ve su
yollarının binlerce yıldan beri savaş nedeni
olduğu göz önüne alınırsa, Osmanlı
Devleti'nin konumunun önemi ve üzerindeki
emperyalist ihtiraslar daha iyi anlaşılır. 20.
yy.da büyük devletlerin Osmanlı Devleti
üzerindeki çıkarları, emellerini daha iyi
gösterecektir. Osmanlı Devleti maliyesini
denetim altına alan "Duyun-u Umumiye"
içinde devletlerin alacak hisseleri şöyleydi:

Devletler Alacak Yüzde Oranı: %
Fransa 2,5 milyar Frank % 31
İngiltere 600 milyon Frank % 14,6
İtalya 120 milyon Frank % 3,4

Osmanlı Devleti'nde büyük devletlerce
yapılmış olan demiryollarının dağılımı ise
şöyleydi:
Osmanlı Devleti % 31
Almanya % 36,8
Fransa % 21
İngiltere % 10,5
Belçika % 1,7
Demiryoları yalnızca işletme bakımından
değil, bu işletmeyi yapanların, demiryolları
üzerindeki ekonomik çıkarları açısından da
büyük önem taşıyordu. Demiryolunun her iki
yanında 20 km. lik şerit içindeki ekonomik
haklar işletmesi devlete aitti. 1913-1914
yıllarındaki Osmanlı Devleti'nin genel ticareti
de şöyleydi.

Devletler İthalat İhracat
İngiltere % 20 % 21,4
Fransa % 8,8 % 21,1
Rusya % 8,5 % 3,8
İtalya % 6,5 % 4,3
Toplam (İngiliz Lirası) 40.908.680 21.430.120
Ticarette öncelik İngiltere idi, fakat Alman
rekabeti İngiltere'yi rahatsız edecek ölçüde
gelişiyordu. Rusya'nın ekonomik çıkarlarından
çok, stratejik yayılma ihtirasları vardı.
1912'de Trablusgarp 'ı işgal etmiş olan İtalya ,
Osmanlı Devleti 'nin paylaşılmasında pay
olarak Güney ve Batı Anadolu kıyılarına;
Fransa; Suriye, Adana, Mersin yöresine,
İngiltere; petrol yataklarının önemi nedeniyle
Irak'a göz dikmişti. Batı Anadolu'da gözü
olan Yunanistan'ın durumu daha ileride
antlaşmalarla belirlenecektir. Rusya ise tarihi
rüyası olan Boğazlar ve Doğu Anadolu'yu ele
geçirmek istiyordu. Bağdat Demiryolu
projesinin ortaya çıkması, büyük devletlerin
çekişmelerini daha da arttırınca Almanya bu
devletler de hisse vermek zorunda kaldı.
Rusya bu hisselerden istemedi, fakat kendi
nüfus alanı olarak kabul ettirdiği Doğu
Anadolu'ya demiryolu yapılmasını engelledi
ve böylece Osmanlı Devleti ile Doğu
Anadolu'da yapacağı savaşlarda Osmanlı
Devleti'nin asker, malzeme ve cephane
naklini de engellemiş oldu. Almanya, Rusya,
İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya yukarıda
belirttiğimiz yöreleri ekonomik nüfus alanları
olarak belirlediler. 1914 yılında savaş
çıktığında Osmanlı Devleti içte ve dışta
buraya kadar açıkladığımız koşullar
altındaydı ve devletin kaderini belirleyecek
kararları vermek Enver, Talat, Cemal
üçlüsünün ellerinde idi.
Boğazların Rusya'ya verilmesi
Savaş çıktıktan sonra Çar'ın yaptığı açıklama
ile, Rusya'nın bu savaşta en büyük
kazancının Boğazlar olacağı anlaşılmıştı.
Yaklaşık 120 yıldan beri Boğazları koruyan
İngiltere ve Napolyo'nun "Boğazlar tek başına
bir ülke eder." sözü ve Akdeniz sınırlarının ve
güvenliğinin Boğazlarda başladığını belirten
Fransa, Rusya'nın Boğazları ele geçirmesini
engellemek için 120 yıldır Osmanlı Devleti'ni
Rusya'ya karşı korumuşlardı. Hatta Kırım
Savaşı'na fiilen katılmışlardı. Fakat şimdi
Alman tehlikesi karşısında, her ikisi de
Rusya'yı kendi yanlarına almak için her şeye
razı oluyorlardı. Çar, İngiltere ve Fransa'nın
bu durumundan yararlanarak, Boğazların
mutlaka Rusya'ya ait olacağını kabul ettirdi.
Çanakkale Savaşı'nın başlamasından sonra
Rusya endişeye düştü. Eğer İngiltere ve
Fransa Boğazları ve İstanbul'u ele geçirirse,
onları oradan bir daha çıkarmak mümkün
olamazdı. Hele İngiltere ve Fransa'nın
Yunanistan'ı da Çanakkale Savaşı'na katmak
için baskı yapmaları,İngiltere Ege ve
Boğazları Yunanistan'a vereceği endişesini
doğurdu ve Rusya'nın tepkisine yol açtı. 4
Mart 1915'de İngiltere ve Fransa'ya verdiği
notalarla, İstanbul ve Marmara Denizi
Rusya'ya katılacak, İmroz ve Bozcaada için
ise Rusya'nın oyu olmadan karar
alınmayacaktı. İngiltere ve Fransa bu Rus
notasından hoşlanmamakla beraber, Alman
tehlikesi karşısında, 12 Mart 1915'de İngiltere
ve 10 Nisan'da da Fransa Rus isteklerini
kabul ettiklerini bildirdiler.Buna karşılık da
Rusya, İngiltere ve Fransa'nın Orta Doğu'daki
çıkarlarını kabul ediyordu.
İtalya'nın savaşa katılması
Avusturya, 28 Temmuz 1914'te Sırbistan'a
nota verirken İtalya'ya haber vermemişti.
Almanya, İtalya ile iyi geçinmesi için
Avusturya'yı uyarmasına ve İtalya'ya ödün
vererek desteğini sağlamasını istemesine
rağmen Avusturya bu uyarıyı dikkate almamış
ve İtalya'ya danışmadan Sırbistan'a savaş
ilan etmişti. Almanya ve Avusturya, İtilaf
Devletleri'ne savaş ilan edince, İtalya 3
Ağustos'da tarafsızlığını ilan etti.
Avusturya'nın İtalya'ya hiç ödün vermemesi
İtalya'nın tarafsız kalması için yeterli değildi.
İtalya'nın içte huzuru yoktu. Ülkü yanlısı
olanlar, savaşın nimetlerinden yararlanmak
için mutlaka savaşa girilmesini
savunuyorlardı. İtalya 3 Ağustos tarihli
tarafsızlık kararını açıklarken, İtilaf
Devletleri'ne, iyi bir öneri yapılırsa İtalya'nın,
onların yanında savaşa katılabileceğini de
hissettirmişti. 4 Ağustos'tan itibaren de
Petersburg ile ilişki kurdu. İtalya'nın amacı,
kim daha çok çıkar sağlarsa onun yanında
savaşa katılmaktı. Kaldıki Alman-Avusturya
tarafının savaşı kazanması durumunda
İtalya'nın çıkarı bulunmuyordu. Çünkü İtalyan
çıkarları ile Avusturya çıkarları çakışıyordu.
İngiltere, Fransa ve Rusya İtalya'ya 12
Ağustos'ta Trentino, Trieste ve Vallona'yı
önerdiler, fakat bunu yazılı şekle dönüştürmek
istemiyorlardı. Ayrıca Fransa'nın yenilmesi ve
İtalya'nın askeri yardım istemesi üzerine
görüşmeler kesildi. Bu sefer Avusturya ile
görüşmelere başlayan İtalya, İtilaf
Devletleri'nin endişeye düşürüp daha fazla
pay almak istiyordu. Rusya'nın Adriyatik'teki
İtalyan çıkarlarına karşı çıkması da İtilaf
Devletleri ile İtalya'nın anlaşmasını
geciktiriyordu. İtilaf Devletleri'nin
Çanakkale'ye saldırması ve Boğazların
Rusya'ya verildiğinin anlaşılmasından sonra
İtalya, İngiltere, Fransa ve Rusya ile yeniden
görüşmelere başladı ve 26 Nisan 1915'te
Londra'da yapılan antlaşma ile Adriyatik'te
istediği çıkarları İtalya elde etti. Ege'deki 12
ada veriliyor ve Anadolu'nun paylaşılmasında
ise Antalya bölgesi İtalya'ya kalıyordu. Yine
bu antlaşmaya göre İtalya, sömürgesi olan
Trablusgarp ve Eritre'de topraklarını
genişletebilecekti. İtalya buna karşılık bir ay
içinde savaşa katılacaktı. İtalya bu
antlaşmadan bir ay sonra, 20 Mayıs'ta
Avusturya'ya savaş ilan etti. Ağustos ayında
ile Almanya ve Osmanlı Devleti ile savaş
durumuna girdi. Görülüyorki İtalya'nın savaşa
katılması için Anadolu topraklarından çok
önemli bir bölüm savaş nimeti olarak
kendisine verilecekti. İtalya'nın Anadolu
üzerindeki isteklerini ise Almanya kabul
edemezdi. Nasıl ki, Rusya'yı kendi yanına
çekmek isteyen İngiltere ve Fransa, Rusya'ya
Boğazları ve Doğu Anadolu'yu veriyorsalar,
İtalya'yı da kendi yanlarına çekmek için yine
Türk topraklarını vaat ediyorlardı.
Bulgaristan'ın savaşa girişi
Bulgaristan bu savaşa, Balkan Savaşı'nsa
Yunanistan, Sırbistan ve Romanya'ya
kaptırdığı toprakları geri almak ve Ege
Denizi'ne inmek için katılmak istiyordu. Onun
bu isteklerini ise ancak İttifak Devletleri
gerçekleştirebilirdi. İtalya'nın çıkarları nasıl
İtilaf Devletleri yanında ise, Bulgaristan'ınki
de İttifak Devletleri'nin yanındaydı. Savaşın
başıda duraksayan Bulgaristan, İtilaf
Devletleri 'nin Çanakkale 'de hem de
Almanya'dan yeterli silah ve malzeme
almamış olan Osmanlı Devleti'ne yenilmeleri
üzerine kararını verdi. İsteklerinin İttifak
Devletleri tarafından kabul edilmesi üzerine
Bulgaristan, Ayastefanos Antlaşması ile
gerçekleştiğini gördüğü "Büyük Bulgaristan"
nı yaratmak amacıyla 6 Eylül 1915'te İttifak
Devletleri'yle antlaşma imzaladı ve 12
Ekim'de Sırbistan'a savaş ilan etti. Böylece
Berlin'den Bağdat'a uzanan zincirin halkaları
birbirine bağlanmış oldu.
Romanya'nın savaşa girişi
1915'den itibaren Rus baskısı altında bulunan
Romanya kim kendisine daha çok ödün
verirse onun yanında savaşa katılmak
isteğinde idi. Fakat bir yandan Alman-
Ayusturya, diğer yandan Rus tehdidi altında
bulunuyordu. Avusturya'nın ödün vermek
yerine Sırbistan işgalini örnek gösterip
Romanya'yı tehdit etmesi Romanya'nın İtilaf
Devletleri'ne kaymasına yol açtı. 17 Ağustos
1916'da Romanya İtilaf Devletleri'yle anlaştı.
Ağustos sonunda da savaşa katıldı. Rusya'da
ihtilal çıkmasından sonra yalnız kalan
Romanya'yı İtilaf Devletleri'nin galibiyeti
kurtardı.
Rusya'da devrim
1917 yılının en önemli olaylarından birisi
Rusya'da devrim çıkması oldu. Batı Avrupa
demokrasilerinden farklı bir yapıya sahip olan
Rusya, hala mutlak bir biçimde yönetiliyordu.
Büyük çoğunluğunu fakir köylü nüfusunun
oluşturduğu Rusya'da yüzyılın başında işçiler
de önemli bir yer tutuyorlardı. Çok ağır
yaşam koşulları içinde yaşayan bu geniş
kitlelerin huzursuzluğu daha 1905 yılında
çıkan ayaklanmayla görüldü. Petersburg ve
Moskova'da "İşçi Sovyetleri" kuruldu. Aralık
ayı içinde bu ayaklanma çok sert bir şekilde
bastırıldı. Bunun sonunda Çar Duma'yı açarak
bazı özgürlükler tanıdı.
Birinci Dünya Savaşı Rusya'da büyük bir
yokluk ve sefalete yol açtı. Boğazların kapalı
oluşu yüzünden dış yardım alamıyordu.
1916-1917 kışı ise çok sert geçmiş, açlık ve
yakacak, giyecek bulunamaması bütün
Rusya'yı etkilemişti. 8 Mart 1917'de
Petersburg'da gösteriler başladı. Grevler
yaygınlaştı. 12 Mart'ta "İşçilerin ve
Askerler'in Sovyeti" kuruldu. Komutanlar da
Çar'a tahttan ayrılmasını öneriyorlardı. 15-16
Mart'ta Çar tahttan ayrıldı. Devrimci Hükümet
kuruldu. Nisan'da Petersburg'a gelen Lenin
"Ekmek, barış, özgürlük" sloganıyla geniş
kitlelerin desteğini sağladı. Devrimci
Sosyalistler'den Harbiye Bakanı Kerensky'nin
Temmuz'da Alman cephesinde taarruzu
başarısızlıkla sonuçlanınca yeni ayaklanmalar
patlak verdi. Bolşeviklerin lideri Lenin kaçtı
ve Trotsky tutuklandı. Hükümet düştü,
Kerensky Başbakan oldu ve 14 Eylül 1917'de
de Cumhuriyet ilan edildi. Artık ülkenin iç
durumu iyice karışmıştı. Hükümet hala
savaştan vaz geçmemekle en büyük hatasını
yaptı. Köylülerin ayaklanması ile tüm Rusya
karıştı. Bundan yararlanan Bolşevikler
(aşırıcılar) ordunun da devrime
karışmasından yararlanarak, "Askeri Devrim
Komiteleri" kurdular. 7 Kasım 1917'de
Hükümet darbesi ile Bolşevikler iktidarı ele
geçirdiler ve 8 Kasım'da Lenin Petersburg'a
geldi
ABD^nin savaşa girişi
1917 Devrim'i dolayısıyla Rusya'nın savaşın
dışında kalması Almanya ve Osmanlı
Devleti'ne umut verdi. Fakat bu uzun
sürmedi. Almanya'nın başlattığı denizaltı
savaşı dolayısıyla birçok A.B.D. gemisinin
batırılması Almanya ile A.B.D. nin arasını
iyice açtı. Diğer yandan 1917 yılında
Almanya, Meksika'yı A.B.D. ye karşı savaşa
kışkırttı ve Almanya Japonya arasında ittifak
önerisinde bulundu. Ancak bu yazışmaları ele
geçiren İngiltere, durumu A.B.D. ye bildirince,
denizaltı savaşı yüzünden zarar gören A.B.D.
2 Nisan 1917'de Almanya'ya savaş ilan etti.
Yunanistan'ın savaşa girişi
1917'nin Türkiye'yi ilgilendiren yeni bir
gelişmesi, Yunanistan'ın savaşa katılması
oldu. Savaşın başından beri dışta kalmayı
başaran Yunanistan'da Venizelos savaş
yanlısı idi. Fakat Kral Konstantin Alman
İmparatoru'nun eniştesi idi. Almanya'ya
sempatisi vardı. Akdeniz'de İtilaf Devletleri
güçlü olduğu için Kral yansız bir politika
izledi. Venizelos ise savaşa katılmak
istiyordu. İngiltere ve Fransa Yunanistan'a
Anadolu 'da toprak vaat ediyorlardı.
Çanakkale Savaşları'na katılması için daha
1915 yılında Yunanistan'a İzmir vaad
edilmişti. Bulgaristan'ın savaşa katılması
üzerine, İngiltere ve Fransa Selanik'e asker
çıkarınca Başbakan Venizelos itiraz etmedi.
Fakat Kral kendisini görevden aldı. O da
Selanik'e giderek ayaklanma çıkardı ve ayrı
bir hükümet kurdu. 1917 Haziran'ın da
İngiliz-Fransız askerleri Atina'ya girince Kral
Konstantin oğlu Aleksandr adına tahttan
çekildi. Venizelos yeni hükümeti kurdu ve 26
Ekim 1917'de Yunanistan savaşa katıldı.
Savaşın sonu
Rus Devrimi'nden sonra Bolşevikler Almanya
ile barışa hazır olduklarını daha 21 Kasım
1917'de bildirmişlerdi. Diğer yandan, Çarlık
Rusya'nın yaptığı tüm gizli anlaşmaları
açıklayarak onun emperyalist isteklerini
taşımadıklarını göstermek istediler. Rusya'da
kurduklan yeni düzeni yerleştirmek için barışa
gereksinim duyan Bolşevikler,özellikle
Lenin'in baskısı ile 3 Mart 1918'de Almanya,
Avusturya ve Devleti ile Brest-Litovsk
Antlaşması'nı imzaladı. Avrupa'da Polonya,
Kurtlan, Litvanya, Estonya üzerindeki tüm
egemenlik haklarından vazgeçen Rusya
Almanya'nın bütün iktisadi isteklerini kabul
ediyor ve 1878 yılında ele geçirdiği Kars,
Ardahan ve Batum'u Osmanlı
İmparatorluğu'na geri veriyordu. Bu barışla
büyük bir bozguna uğradıklarını kabul eden
Lenin "Uluslararası proletaryanın
ayaklanmasını bekleyeceklerini" belirterek
yandaşlarını umutlandırıyordu. Bundan iki
gün sonra da Romanya İttifak Devletleri'yle
ateşkes imzalayarak savaştan çekildi. 7
Mayıs'ta da Bükreş'te barış anlaşması
yapıldı.
Rusya ve Romanya'nn yenilerek savaş dışı
kalmaları Almanya'yı doğu cephesinde
serbest bıraktı. Bu kuvvetlerini batıya
kaydırması durumuna İngiltere, Mezopotamya
ve Suriye'deki kuvvetlerini azaltmak zorunda
kalacaktı. A.B.D. nin katılması ise zaman
istiyordu. Bu durumda İngiltere Başbakanı
Lloyd George 5 Ocak 1918 'de yaptığı bir
konuşmada, Türkler'in başkentinde gözleri
bulunmadığını, Türk halkına dayanan bir
Osmanlı İmparatorluğu'nun varlığına karşı
olmadıklarını belirtti Bu konuşma ve Başkan
Wilson'un ondört noktası ve hatta Ekim
1917'de M. Kemal Paşa'nın, ülkenin içinde
bulunduğu kötü durumu ve savaşın
kazanılması umudunun bulunmadığını bildiren
mektubu da Enver Paşa üzerinde barış
istemesi için etkili olmadı. Irak ve Suriye
cephelerindeki yenilgileri önemsemeyen Enver
Paşa hala Turan hayali peşindeydi. Fakat 29
Eylü11918'de Bulgaristan yenilerek ateşkes
imzaladı.Artık Almanya ile ilişki koptuğuna
göre yalnız kalınmıştı. Suriye ve Irak
cephelerinde ordularımız bozulmuşlardı.
Asker kaçakları sayısı 300.000'e ulaşmıştı.
Filistin cephesindeki tehlike uzaktı fakat
Bulgaristan'ın teslim olması ile Trakya ve
İstanbul şimdi, Franchet d'Esperey'in
kuvvetlerinin tehdidi altında bulunuyordu.
Aynca İngiliz donanması, Çanakkale Boğazı'nı
geçmeye hazırlanıyordu. Türkiye ise böyle iki
büyük saldırıyı karşılayabilecek kuvvette
degildi. 1915 'in gücü kalmamıştı. Ülkeyi
yöneten İ.T.'nin liderleri umutlarını yitirmiş ve
birbirlerini suçluyorlardı. Türkiye dört yıl
süreyle dünyanın en büyük devletleriyle Irak,
Suriye, Kafkasya, Çanakkale, Galiçya gibi
cephelerde amansız bir mücadele vermiş ve
1918 yılı sonunda kaynakları tükenmişti.
Filistin cephesinde yapılan ve 19 Eylül'den 26
Ekim 1918'e kadar süren İngiliz taarruzunda,
yalnızca Yıldırım Orduları Grubu'nun kayıpları
75 bin esir, 360 top, 800 makinalı tüfek , 210
kamyon, 44 Otomobil, 89 Lokomotif, 468 yük
ve yolcu vagonu idi. Bu kadar araç ve silahı
tüm İstiklâl Savaşı'nda güçlükle
tamamlayabildiğimizi hatırlarsak, kayıpların
büyüklüğü daha iyi anlaşılır; Bu koşullar
altında 7 Ekim 1918 'de Hükümet Mebusan
Meclisin'de güvensizlik oyu aldı ve ertesi gün
Sadrazam Talat Paşa istifa etti. Yeni
Hükumeti, İttihatçıların politikasına karşı olan
Ahmet İzzet Paşa 14 Ekim de kurdu. Suriye
cephesinde bulunan M. Kemal Paşa bu yeni
kabinede Harbiye Nazırı olmak istedi, tavsiye
ettiği Fethi Bey Dahiliye Nazırı oldu. Bahriye
Nazırlığı'na da Rauf Bey seçildi. A. İzzet
Paşa, Harbiye Nazırlığı'na kimseyi atamadı.
Bu Hükümetin görevi, Almanya teslim
olmadan önce, en kısa sürede barışı
sağlamaktı. Wilson'a barış için başvuruldu,
fakat yanıtını beklemeye tahammül edilecek
zaman yoktu. Almanya'dan ayrı barış
yapılırsa İtilaf Devletleri'nin daha yumuşak
davranacağı umuluyordu. Balkanlar'dan
İstanbul'a yürüyecek ordunun komutanının
İngiliz mi, Fransız mı, olacağı tartışması bu
ilerleyişi ertelemişti. Kut-ül Amare'de esir
düşmüş olan General Tawshand acele olarak,
İngiltere'nin Akdeniz Filosu Kumandanı
Amiral Catrhrope ile görüşmesi için 18
Ekim'de serbest bırakıldı. 23 Ekim de
Calthrope'un delegelerin gönderilmesini
bildiren telgraf geldi. Padişah delege olarak
Damat Ferit Paşa'yı göndermek istiyordu,
Fakat İzzet Paşa'nın kararlı davranışı
sonunda vazgeçti. Bahriye Nazırı Rauf Bey'in
Başkanlığında seçilen bir heyet
görevlendirildi. Padişah bu heyete "Hilafet-i
celile ve Saltanat-ı seniye ve Osmanlı
Hanedanı'nın hukukunun bütününün
dokunulmazlığının sağlanması ve aynca bazı
eyaletlere idari muhtariyet tanınması fakat
siyasi muhtariyct verilmemesi" gibi son kısmı
pek açık olmayan bir talimat verdi. Heyete
asıl talimatı 24 Ekim'de Hükümet verdi.
Wilson'un barış bildirisinin çok etkisinde
kalmış bulunan Hükümet, iyimser bir biçimde,
Hükümet yönetimine karışılmaması, ülkenin
hiç bir yerine yabancı askeri çıkartılmaması,
Alman yardımı sona erdigine göre İtilaf
Devletleri'nin para yardımı yapması, Yunan
gemilerinin geçmemesi koşuluyla Boğazlar'ın
açılacağını ve askerin terhis edileceğini
bildirdi. Bu iyimser görüşle Limni Adası'nın
Mondros Limanı'nda demirli bulunan
Agamemnon zırhlısına giden OsmanIı Heyeti
4 gün süren görüşmeler sonunda Amiral
Calthrope'un dikte ettirdiği barış şartlarını
kabul etti. "Mondros Ateşkes Antlaşması" 30
Ekim 1918'de imzalandı. Bu ateşkes ile
Osmanlı İmparatorlugu fiilen tarihe
karışıyordu, ülkeyi savaşa sürükleyen ve
savaş içinde izledikleri yanlış uygulama ve
savaş stratejisi Türkiye'yi bir uçurumun
kenarına getiren İ.T. liderleri 1 Kasım
1918'de Parti Kongresi'ni topladı. Kendisini
dağıtma kararı alan Parti'nin liderleri Enver,
Talat ve Cemal Paşalar ise ateşkes
imzalanmış olduğundan İngilizlerin heran
İstanbul'a geleceklerini düşünerek 8-9 Kasım
gecesi bir Alman denizaltısı ile Karadeniz
üzerinden ülkeden kaçtılar. İ.T. nin
dağıtılması üzerine Parti, Teceddüt Fırkası'na
dönüştürülmeye çalışıldı. Enver Paşa daha
sonra Moskova'ya gelip, İtilaf Devletleri'nin
de düşmanı olan Bolşevikler'le
anlaşabileceklerini belirtti. Oysa Talat Paşa
artık siyasi yaşamlarının sona erdiğini,· haklı
veya haksız, ulusun kin ve gazabını
kazandıklarını söyliyerek, Avrupa'ya
kaçmalarının gereğini daha gerçekçi bir
biçimde açıklıyordu. Birinci Dünya Savaşı
boyunca birbirinden binlerce kilometre
uzaklıklarda, her çeşit olanaksızlıklar içinde
savaşan Türk orduları dört yıl boyunca
2.850.000 kişiyi askere aldı. Bunlardan
550.000'i savaşlarda şehit düştü. 891.000'i
yaralanarak sakat kaldı. 240.000 hastalıktan
öldü. 103.731 kayıp ve 129.000'i esir oldu.
Diğer yaralılarla beraber bu rakam 2.167.841
varır . Ayrıca savaşta düşman işgalinden
kaçan Türk göçmenlerden yaklaşık
500.000'nin ve 250.000 Ermeni'nin tehcir
sırasında, 200.000 Rum'un da geri
hizmetlerde amele taburlarında çeşitli
sebeplerden öldükleri tahmin edilmektedir.
Balkan Savaşı'nın yıkıntıları da eklenince
Anadolu'da, savaşlarda çocuklarını
kaybetmemiş aile yok gibiydi Yokluk, açlık,
hastalıktan perişan savaş yılgını bir ulus
kalmıştı geride.
Savaşın sonuçları
Savaş nedeniyle milyonlarca insan hayatını
kaybetmiştir.
Bazı büyük devletler yıkılmış, yeni devletler
kurulmuştur. (Avusturya, Macaristan,
Yugoslavya , Polonya, Çekoslovakya )
Bazı devletlerde rejim değişikliği meydana
gelmiştir. (Rusyada kominizm, İtalyada
faşizm, Almanyada nazizm, Türkiyede
cumhuriyet). Genel olarak cumhuriyet ağırlıklı
rejimler kurulmuştur.
Bazı devletlerde yönetimde değişiklikler
olmuştur. (Osmanlı Devletinde, İttihat
Terakkiciler yurt dışına kaçmış, Ahmet İzzet
Paşa kabinesi kurulmuştur.)
Yeni teknolojik silahlar kullanılmıştır. (Uçak,
tank, denizaltı)
Kurtuluş Savaşı na sebep olmuştur.
Mağlup devletlerle önce ateşkes, daha sonra
barış antlaşmaları imzalanmıştır.
Bulgaristan ile Selanik Mütarekesi Neuilly
Barış Antlaşması
Osmanlı ile Mondros Mütarekesi Sevres
Antlaşması
Avusturya ile Willa Gusti Müterakesi Saint
Germain Barış Antlaşması
Almanya ile Rethondes Müterekesi Wersailles
( Versay ) Barış Antlaşması
Macaristan ile Trianon Barış Antlaşması
imzalanmıştır.
Osmanlı Devleti Ortadoğu topraklarını
kaybetmiştir.
I. Dünya Savaşının sonuçları özellikle (Versay
Antlaşması) II. Dünya Savaşı na sebep
olmuştur.
Milletler Cemiyeti (Cemiyeti Akvam)
kurulmuştur.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol