Türk Kütüphanesi

Buyuk Selcuklu Imparatorlugu (Devleti)

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETI - KURULUŞU


Devlete adını veren Selçuk Bey, Aral Gölü ile
Hazar Denizi arasına hakim olan Oğuz Yabgu
Devletinin kumandanlarından Dukak
Subaşı'nın oğludur...



Selçuklular, Türk-İslam devletlerinin en
büyüklerindendir. Oğuzların Üçoklar kolunun,
Kınık boyuna mensupturlar. Onuncu yüzyılın
sonu ile onbirinci yüzyılın başlarında İslamı
kabul ettiler. Selçuklular; Çin'den, Batı
Anadolu dahil bütün Ortadoğu ülkeleri,
Akdeniz sahilleri, Kuzeybatı Afrika, Hicaz ve
Yemen'den Rusya içlerine kadar yayılan
hakimiyetin, muazzam bir kültür ve
medeniyetin temsilcisidir.
Devlete adını veren Selçuk Bey, Aral Gölü ile
Hazar Denizi arasına hakim olan Oğuz Yabgu
Devletinin kumandanlarından Dukak
Subaşı'nın oğludur. Dukak ölünce, 17-18
yaşlarındaki Selçuk Bey subaşı oldu. Genç
yaşına rağmen yüksek mevkilere ulaşan
Selçuk Bey'in devamlı artan bir itibara sahip
olması, Yabgu ve eşini telaşlandırdı. Onu
başlarından atmak için çare aramaya
başladılar. Öldürülmekten çekinen Selçuk
Bey, kabilesiyle birlikte oradan ayrıldı. Güney
yoluyla, muhtemelen 985 yılı sıralarında,
Seyhun nehri kenarında bulunan Cend şehrine
geldiler. Bölge ve şehir, İslam ülkelerine
geçişte hudut durumundaydı.
Selçuk Bey'in idaresindeki Türkler, kısa
zamanda İslamı kabul ettiler. Bu durum,
Yabgu ile aralarını iyice açtı. "Müslümanlar,
gayri müslimlere haraç vermez" diyen Selçuk
Bey, Yabgu'nun haraç memurlarını kovdu ve
bağımsızlığını ilan etti. Gayri müslim Türklere
karşı savaşmaya başladı. Selçuk Bey'in,
bağımsızlığını ilan edip, Yabgu'ya haraç
vermeyerek, müslüman olmayanlarla
mücadeleye girişmesi, çevrede tanınıp itibar
kazanmasına yol açtı. Oğuz Yabgusuna karşı
olan Türkler, etrafında toplandı.
Müslümanlardan da destek alan Selçuk Bey,
Müslüman olmayan Türkler üzerine yaptığı
seferlerle şöhret kazandı. Onun bu şöhreti,
Maveraünnehir'de üstünlük sağlamaya
çalışan müslüman devletlerden birisi olan
Sâmânîlerle anlaşmasını sağladı. Sâmânî
sultanı, Selçuk Beye, devlet sınırlarını diğer
Türk akınlarına karşı korumasına karşılık,
Buhara yakınlarındaki Nûr kasabasına
yerleşme izni verdi.
Selçuk Bey; Mikâil, Arslan, İsrafil, Yusuf ve
Musa adlarındaki oğullarıyla Büyük Selçuklu
Devletinin temelini atıp, Tuğrul ve Çağrı
adında iki torun bırakarak, yüz yaşlarında
vefat etti. Selçuk Bey'in büyük oğlu, Tuğrul ve
Çağrı beylerin babası olan Mikâil, babasının
sağlığında ölmüştü. İkinci büyük oğlu olan
Arslan Bey, babasının yerine geçti. Yabgu
ünvanını alarak, Selçuklular da denilmeye
başlanan ailesini teşkilatlandırdı.
Karahanlılar'ın Sâmânî Devletine son vermesi
üzerine, Özkend'den kaçan Sâmânî
şehzadelerinden İsmail Muntasır'ın, Arslan
Yabgu'ya sığınması, Karahanlılarla aralarının
açılmasına sebep oldu. Arslan Yabgu
komutasındaki Selçuklular, Karahanlılar
karşısında başarılı muharebeler yaptılar.
Selçuklular'ın güçlenmesi, bölgenin hakimi
Karahanlılar ile Gaznelileri zor durumda
bıraktı. Karahanlı-Gazneli işbirliğiyle 1025'te
Arslan Yabgu, Gaznelilerce yakalanıp,
Hindistan'daki Kâlencer Kalesine hapsedildi.
Bu hadiseden sonra, Selçuklularla Gazneliler
arasında açık bir mücadele başladı. Onun
esareti yıllarında Selçuklular, ortak hükümdar
sistemiyle yönetildi. Musa'yı yabguluğa,
Yusuf'un oğlu İbrahim'i de yınallığa getirdiler.
Mikâil'in oğulları Tuğrul ve Çağrı beyler,
amcalarının hakimiyetini tanımakla birlikte,
ayrı bölgelerde yaşamaya başladılar.
Mahir süvarilerden oluşan Selçuklular,
kalabalık hayvan sürüleri ve atları için, bol
otlaklı, geniş yaylalar aradılar. Bu amaçla
zaman zaman, komşuları Karahanlılar ve
Gaznelilerin sınırlarına taşıp, yerli halkın
şikâyetlerine sebep oldular. Onların bu
durumunu kendileri için tehlikeli gören
Karahanlılar, Selçuklu ailesi içinde karışıklık
çıkarmak istedilerse de başaramadılar.
Üzerlerine kuvvet gönderildi. Hattâ Yusuf Bey
öldürüldü. Musa Yabgu ile birleşen Tuğrul ve
Çağrı beyler, Karahanlı kuvvetlerini yenerek,
Yusuf Bey'in intikamını aldılar. Siyasî durum
iyice gerginleşti. Bölgede değişiklikler oldu.
Bir baskınla Selçuklular bir hayli zayiata
uğratıldılar. Bunun üzerine Çağrı Bey, dağılan
Selçuklulardan üç bin kişilik bir süvari
kuvvetiyle, Gazneli mukavemet mevkilerini
aşarak, Doğu Anadolu sınırlarına kadar gitti.
Van Gölü havzasından, kuzeyde Tiflis'e kadar
uzanan bölgede keşif harekâtı yaptı. Ermeni
ve Gürcü kuvvetlerini yenerek, bölgenin otlak
ve yaylaklarının keşfiyle, gerekli siyasî, etnik,
kültürel ve askerî stratejik bilgileri topladı.
Bizans şehirlerine girdi. Keşif harekâtı
neticesinde, bölgenin, Selçukluların
yerleşmesine müsait olduğunu tespit ederek
Tuğrul Bey'e bildirdi.
Selçukluların esir yabgusu Arslan, 1032
yılında, Hindistan'da hapsedilmiş bulunduğu
Kâlencer Kalesinde ölünce, Gaznelilerle
ilişkiler daha da bozuldu. Musa Yabgu ile
yeğenleri Çağrı ve Tuğrul beyler
kumandasındaki Selçuklu ve Türkmen güçleri,
bölgenin en stratejik mevkiinde yer alan ve
Gaznelilere ait olan Horasan'a ani bir
taarruzla girerek, Merv, Nişabur ve Serahs
havalisini ele geçirdiler. Gazne sultanı Mesud,
Selçukluları tanımak zorunda kaldı. Musa
Yabgu'ya, Tuğrul ve Çağrı beylere
bulundukları yerlerin valiliklerini verdi. 1035
yılında yapılan bu antlaşma, dört ay gibi kısa
bir süre devam etti. Yeniden başlayan
Gazneli-Selçuklu mücadelesi, daha da
şidetlendi. Selçuklular, hafif süvari
kuvvetleriyle, Gaznelilerin fillerle takviye
edilmiş, ağır techizatlı, çoğu piyadeden
meydana gelen ordusuna, gerilla savaşlarıyla
çok kayıp verdirdiler. 1038 yılında Serahs
civarında yapılan savaşta, Gazneli ordusu
ağır bir yenilgiye uğradı. Gazneli Sultan
Mesud, büyük bir devlet adamı, cesur bir
kumandan olmasına rağmen, bu yenilgiden
sonra Nişabur'u Selçuklulara bırakıp, kesin
sonuç alınacak büyük savaşı devamlı
geciktirdi. Tuğrul Beyin üvey kardeşi İbrahim
Yınal, 1038'de Nişabur'u alıp, Tuğrul Bey
adına hutbe okuttu. Nişabur'a gelen Tuğrul
Beyi muhteşem bir törenle karşıladı. Tuğrul
Bey Sultanü'l-Muazzam (Büyük Sultan),
Çağrı Bey de Melikü'l-Mülûk (Hükümdarların
Hükümdarı) ünvanını aldı. Büyük Selçuku
Devleti'nin kuruluş ve istiklâlini
(bağımsızlığını) ilan ettiler. Selçuklu-Gazneli
mücadelesi, 23 Mayıs 1040 Dandanakan
Meydan Savaşı ve Selçukluların üstünlüğü ele
geçirmesiyle neticelendi.


BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETI - YÜKSELIŞ

Dandanakan'ın muzaffer başkumandanı Çağrı
Bey, zafer sonrasında verilen toy, yani büyük
ziyafette, üstün idarecilik vasfı ve keskin
siyasî zekâsını takdir ettiği kardeşi Tuğrul
Beyi Selçuklu Sultanı ilan etti.


Dandanakan'ın muzaffer başkumandanı Çağrı
Bey, zafer sonrasında verilen toy, yani büyük
ziyafette, üstün idarecilik vasfı ve keskin
siyasî zekâsını takdir ettiği kardeşi Tuğrul
Beyi Selçuklu Sultanı ilan etti. Merv, başkent
yapıldı. Toplanan kurultayda, fethedilecek
yerlerle, idareciler tespit edildi. Ceyhun ile
Gazne arasındaki bölge Çağrı Beye, Bust-
Sistan havalisi Musa Yabgu'ya, Nişabur'dan
itibaren bütün batı bölgeleri Tuğrul Beye
verildi. Çağrı Beyin oğlu Yakutî ile İbrahim
Yınal, batı cephesinde görev aldılar.
Hanedandan Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış,
Cürcân ve Damgan'a, Çağrı Beyin oğlu Kara
Arslan Kavurd ise, Kirman havalisine tayin
olundular. Görev taksiminin ardından, kısa
zamanda, kuzeyde Harezm dahil,
Maveraünnehir, Sistan, Mekran bölgesi,
Kirman ve civarı, Hürmüz emirliği, hattâ
Arabistan Yarımadasında Umman ve
dolayları ile Cürcân, Bâdgis, Huttalân
tamamen zaptedildi. Tuğrul Bey, Taberistan,
Kazvin, Dihistan, İsfehan, Nihavend, Rey ve
Şehrezur'u alarak devletin sınırlarını
genişletti. 1046'da Gence, 1048'de Erzen,
Karaz, Hasankale, Erzurum ve havalisindeki
Gürcü, Ermeni ve Bizans orduları yenilgiye
uğratıldı.
Henüz yeni kurulan devlet, kısa zamanda,
Büveyhîlerin işgalindeki Bağdat hariç,
bölgedeki bütün İslam topraklarına hakim
oldu. Sultan Tuğrul, Büveyhîlerin işgalindeki
halifelik merkezi olan Bağdat'ı kurtarmak için,
Abbasî halifesi El-Kaim bi-Emrillah'ın
davetiyle 17 Ocak 1055'te Bağdat'a girdi.
Halifenin, âlimlerin ve sünnî müslümanların
büyük memnuniyetle karşıladığı Tuğrul Bey,
Büveyhî Hükümdarlığını yıkarak, Abbasî
halifeliğini yeniden ihya etti. İslam dünyasının
takdirini kazanıp, büyük iltifatlara kavuştu.
Halifeliğe karşı yapılan Fatımî saldırılarını
bertaraf etti. Halifelik makamına ve Bağdat
şehrine hizmetinden dolayı, 25 Ocak 1058'de
Tuğrul Beye iki altın kılıç kuşatan Halife, onu,
doğunun ve batının hükümdarı ilan etti.
Selçuklu sultanının, halife tarafından "Dünya
Hakanı" ilan edilmesi, Türklere büyük itibar
kazandırdığı gibi, alplik ruhunu okşayarak,
İslamı yayma çabalarına daha fazla
sarılmalarına yol açtı. Aynı yıl Tuğrul Bey,
tahrikler sebebiyle isyan eden üvey kardeşi
İbrahim Yınal'ı cezalandırdı. Çağrı Bey, 70
yaşlarında 1060'ta, Tuğrul Bey ise 1063'te
yine 70 yaşında vefat etti. Tuğrul Bey,
devletini sağlam temeller üzerine oturtarak,
sınırlarını Ceyhun'dan Fırat'a kadar genişletti.
Anadolu üzerine yaptırdığı akınlarla, Bizans
yönetiminde bulunan bölgenin Türk yurdu
olması için ilk harcı koydu.
Tuğrul Beyin oğlu olmadığından, Çağrı Beyin
oğlu Muhammed Alparslan, Selçuklu sultanı
oldu. Başa geçer geçmez, amcasının veziri
Amîdülmülk'ü görevden alarak, yrine
Nizamülmülk'ü tayin etti. Sultan Alparslan,
tahta geçmek iddiasında bulunan diğer
rakiplarini bertaraf ettikten sonra, batıya
yönelerek fetihlere başladı. Kafkaslardan
dolaşıp mahallî küçük krallıkları itaati altına
aldı. Doğu Anadolu'nun kuzeydoğu ucundaki
meşhur Ani kalesini 1064'te fethederek, 16
Ağustos 1064'te Kars'a girdi. Ani, Hristiyan
âleminin kutsal yerlerinden biriydi. Bu fetihler
İslam dünyasında büyük sevinç kaynağı oldu
ve halife Kaim bi-Emrillah, Alparslan'a,
"fetihler babası", yani çok fetheden anlamına
gelen "Ebü'l-Feth" lakabını verdi. Sultan,
1065 yılı sonlarında doğuya yönelerek, Üst-
Yurd ve Mangışlak taraflarına yürüdü. Başarı
ile biten seferin sonunda; ticaret yollarını
vuran Kıpçak ve Türkmenler itaat altına
alındı.
Alparslan, 1067 senesinde Kirman meliki olan
kardeşi Kavurd'un isyanıyla karşılaştı. Bu
isyanı kısa sürede bastırdı. Öncelikle
Müslümanlar arasında birliğin sağlanmasını
arzu eden Alparslan, Bahreyn taraflarındaki
Karmatî sapıkları ve Önasya'daki Şiî-Fatımî
kalıntılarını temizlemek için harekete geçti.
Şiî-Fatımî baskısının İslam ülkeleri üzerinden
kalkmakta olduğunu gören Mekke şerîfi,
Alparslan'a itaatini arz ederek, hutbeyi Abbasî
halifesi ve Sultan Alparslan adına okutmaya
başladı. Doğuda ve Batıda sistemli bir şekilde
yapılan fetih hareketleri; 1067 yılında
Anadolu'da başlatılan yıpratma ve yıldırma
akınları, 26 Ağustos 1071'deki Malazgirt
Savaşına kadar devam etti. Malazgirt
Zaferiyle Selçuklulara kapıları açılan Anadolu,
Türkiye Türklerinin istikbaldeki yurdu
durumuna girdi.
Malazgirt Zaferi sonrasında, Bizans
imparatoru Diogenes ile yapılan antlaşma,
tahttan indirildiği için uygulanamadı. Sultan
Alparslan, antlaşmanın silah zoruyla tatbikini
kumandan ve beylerine emrederek, bütün
Anadolu'nun fethini istedi. Selçuklu emrindeki
Türkmen boyları, Orta Asya'dan batıya
sevkedilerek, Doğu Anadolu'daki Bizans
hududuna gönderildi. Selçukluların gazâ
akınlarına karşı koyamayan Bizans kale ve
garnizonları, Türklerin eline geçti. Türk
akınları, Marmara Denizi sahillerine kadar
uzandı ve fethedilen Anadolu, iskân edildi.
Anadolu'nun Türkleşip İslamlaşması için
gerekli bütün tedbirler alındı. Sultan
Alparslan, çıktığı Maveraünnehir seferinde,
esir alınan bir kale kumandanı tarafından
şehit edildi. Türk tarihinin büyük
sultanlarından olan Alparslan, enerjisi,
disiplini, yiğitliği ve adaletiyle temayüz
etmişti.
Alparslan vefat ettiğinde, devlet toprakları,
doğuda Kaşgar'dan, batıda Ege kıyıları ve
İstanbul Boğazına, kuzeyde Hazar-Aral
arasından, güneyde Yemen'e kadar olan bir
bölgeye yayılmıştı.
Alparslan'ın yerine oğlu ve veliahtı Melikşah,
Selçuklu sultanı oldu. Sultanlığını tanımayan
amcası Kavurd ile, Kerez'de yapılan savaşı
kazanan Melikşah, birkaç gün sonra
Kavurd'un ölümüyle, devlet içinde asayişi
kısa sürede sağladı. İç işlerini halleden
Melikşah, taht mücadelesindden faydalanarak
Selçuklu hudutlarına saldıran Gaznelilerle
Karahanlılara karşı sefere çıkıp onları
anlaşmaya mecbur etti.
Doğu sınırlarının güvenliğini sağlayan
Melikşah, babasının veziri ve kendisinin de
hocası olan, sapık ve batınî akımlara karşı
sünnîliğin müdafaası için Nizamiye
Medreselerini kuran Nizamülmülk'ten
vezirliğe devam etmesini istedi. Bu sayede
Selçuklu Devletine ve İslam dünyasına çok
hizmet etmesine vesile oldu.
Sultan Melikşah, çok sakin, affedici, fakat
devlet ve millet işlerinde çok ciddî, müstesna
bir şahsiyetti. Devrinde bozkırlardaki Türk
boylarını, bütün İran'ı, Arabistan'ı, Suriye ve
Filistin'i yönetimi altına aldı. Anadolu'nun
fethi üzerinde hassasiyetle durup, babasının
görevlendirdiği amcaoğlu Kutalmışoğlu
Süleyman Şah ve Türkmen beylerinden Alp
İlig, Artuk Bey, Mansur, Dolat gibi
komutanlarla fetihleri sürdürdü. Selçuklu
komutanları, Bizans'ın Türklere karşı kurduğu
Ölmezler adlı askerî birlikleri mağlup ettiler.
Artuk Bey, Bizans kuvvetlerini, 1074'te
Sapanca çevresinde yenerek, yüzbinden fazla
Türk'ü, İzmit'ten Üsküdar'a kadar olan
sahaya yerleştirdi.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah, güneydoğu
harekâtıyla, Adana dolaylarını fethetmekle
meşguldü. Fırat'ı geçerek Çukurova, Maraş,
Tarsus, Antep ve Urfa'ya dağılan Ermeni ve
ücretli Frank askerlerini Antakya'da,
Gümüştigin de Nizip, Âmid (Diyarbakır) ve
Urfa civarında Bizans kuvvetlerini mağlup
ettiler.
Artuk Bey, Sultan Melikşah'ın emriyle, Doğu
harekâtını idare etti. 1074-1077 yılları
arasında Sivas, Tokat, Çorum havalisini,
Yeşilırmak ve Kelkit havzalarını ele geçirdi.
Artuk Beyden sonra yerine Danişmend Gazi
geçerek, Amasya ve civarını Karadeniz'e
kadar aldı. Mengücük Gazi, Şarkî Karahisar,
Erzincan ve Divriği havalisini; Ebü'l-Kasım da
Erzurum ve Çoruh bölgesini fethetti.
Orta, Kuzeybatı ve Batı harekâtını
Kutalmışoğlu Süleyman Şah idare edip,
Bizanslılarla mücadele ve onların âsi
kumandanlarıyla ittifak yaptı. Bizanslılar,
Balkanlar'daki iktidar mücadelesi ve iç
hadiseler üzerine, Selçuklulardan yardım
istediler. Yardım talepleri, Selçukluların
çıkarları doğrultusunda karşılandı. Süleyman
Şah, İznik'e yerleşerek, bu şehri, Türkiye
Selçukluları Devletinin merkezi yaptı.
Selçuklular, Anadolu'da sahil şehirleri
dışunda, Toroslar ve Çukurova'dan Üsküdar'a
kadar bütün bölgeye yerleştiler. Bu durum
karşısında Avrupalılar, Çin'e elçilik heyeti
göndererek, Selçukluların doğudan
sıkıştırılmasını istediler. Ancak, sonuç
alamadılar.
Diyarbakır bölgesinin fethi için Selçuklu
seferleri, Fahrüddevle Cüheyr'in İsfehan'a
gelmesiyle başladı. Fahrüddevle, buradaki Şiî
itikadlı Karmatîlerin yola sokulması için
çalışan Artuk Bey ve bağlı kuvvetlerle birlikte
Diyarbakır'a doğru yola çıktı.
Fahrüddevle'nin komutasındaki birlikler,
çevredeki Mardin, Hasankeyf, Cizre ve daha
otuz kadar kaleyi ele geçirdi. Diyarbakır,
Fahrüddevle'nin oğlu Zaimüddevle emrindeki
kuvvetlerin 4 Mayıs 1085'te şehre girmesiyle
düştü ve Mervanîler Devleti ortadan kalktı.
Musul'un fethine memur edilen Aksungur ve
diğer Türkmen emîrleri şehre savaşmadan
girdiler. Fethi takiben Musul'a gelen
Melikşah, büyük bir törenle karşılandı. Musul
emîrliğine Şerefüddevle'yi tayin etti.
Sultan Alparslan zamanından beri Suriye ve
daha güneye yürüyen ünlü Selçuklu
kumandanlarından Atsız, seferlerini Melikşah
zamanında da sürdürdü. Uzun süre kuşattığı
Dımaşk (Şam)'ı 1076 Martında Selçuklu
topraklarına kattı. Dımaşk'ın alınmasından
sonra, camilerde okunan Şiî-Fatımî ezanını
yasaklayarak, cuma hutbesini Halife Muktedî
ve Sultan Melikşah adına okuttu. Daha sonra
Selçuklu Devletinin "Fatımî Devletinin ortadan
kaldırılması" politikasına uygun olarak,
Mısır'a doğru sefere devam etti. Fakat,
başarılı olamadı ve başarısızlığı Suriye
emîrliğinden alınmasına sebep oldu. Yerine,
Melikşah'ın kardeşi Tacüddevle Tutuş
getirildi.
Sultan Melikşah, kardeşi Tutuş ile
Kutalmışoğlu Süleyman Şahın mücadelesi
üzerine 1086'da İsfehan'dan hareket ederek,
Suriye'de asayişi yaniden tesis etti. Halep
valiliğini Aksungur'a, Urfa'yı Bozan'a,
Antakya'yı da Yağısıyan'a verdi. 1087 yılında
Melikşah, Süveydiye kıyılarından Akdeniz'e
ulaştı. Böylece Uzakdoğudan Ortadoğuya
kadar hakimiyet kurdu. Dönüşte hilafet
merkezi olan Bağdat'ı ziyaret etti. Halife
Muktedi tarafından iki kılıç kuşatıldı ve 25
Nisan 1087'de "Dünya Hükümdarı" ilan edildi.


BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETI - SALTANAT
MÜCADELESI VE ÇÖKÜŞ

Melikşah'ın ölümüyle başlayan saltanat
mücadelesinde Şam meliki Tutuş, derhal
sultanlığını ilan etti.


Selçukluların Türklüğe, İslam dünyasına ve
insanlığa yaptıkları hizmetlerle kısa sürede
yükselmeleri, düşmanlarını hızlı bir faaliyet
içine soktu. Bizanslılarla ve sapık fırkalarla
mücadele eden âlim ve kumandanlar
suikastla öldürülüyordu. 1092 senesinde,
önce Selçukluların ünlü veziri Nizamülmülk,
Hasan Sabbah'ın fedailerinden bir batınî
tarafından; arksından Sultan Melikşah,
Bağdat'ta zehirlenerek şehit edildiler.
Melikşah'ın ölümüyle başlayan saltanat
mücadelesinde Şam meliki Tutuş, derhal
sultanlığını ilan etti. Bu arada Melikşah'ın
hanımı Terken Hatun da, küçük oğlu
Mahmud'u sultan ve torunu Cafer'i halifenin
veliahdı yapmak için bütün gücüyle uğraştı ve
1092'de Mahmud'un saltanatını ilan ederek,
namına hutbe okutmaya muvaffak oldu. Yine
bu arada taraftarlarıyla Rey'e çekilen
Berkyaruk da sultanlığını ilan etti ve Terken
Hatun'un üzerine gönderdiği orduyu
Burucerd'de bozguna uğrattı. Terken Hatunun
Gence meliki İsmail'i yanına çekmesi de bir
yarar sağlamadı.
Terken Hattunun bir suikast neticesinde
öldürülmesiyle, saltanat mücadelesi, Tutuş'la
Berkyaruk arasında kaldı. Tutuş, Rey üzerine
yürüdüyse de, 1093 yılında vuku bulan uzun
mücadeleler sırasında birçok emîr, Berkyaruk
tarafına geçti. Bu sayede Berkyaruk,
karşısında orduyu bozguna uğrattı. Ayrıca
Tutuş'un ölümüyle bütün rakiplerini bertaraf
ederek, Bağdat'ta adına hutbe okuttu.
Sultan Berkyaruk zamanında Selçuklu Devleti:
a) Irak ve Horasan, b) Suriye, c) Kirman, d)
Türkiye Selçukluları olmak üzere dörde
bölündü. Ayrıca Doğu Anadolu'nun çeşitli
yerlerinde Türkmen beylikleri ve Atabeglikler
ortaya çıktı. Berkyaruk, parçalanan Selçuklu
İmparatorluğunu toplamaya başladığı bir
sırada, Haçlı orduları da Suriye'ye geldi.
Berkyaruk, Haçlılara ve onların Antakya
Kuşatmasına karşı Kürboğa'yı ve Artuklu
beylerini sefere gönderdi. Anadolu'dan geçen
Haçlılar, Suriye'ye vardıkları zaman sayıları
oldukça azalmıştı. Ancak, Şiî-Fatımîlerin,
Sünnî müslümanlara karşı Haçlılarla ittifak
yapmaları, ayrıca Suriye emîrleri arasındaki
güvensizlik ve rekabetler, Tutuş'un oğlu
Dukak ile birlikte Suriye kuvvetlerinin haber
vermeden çekilmesi, Frenklerin taarruza
geçerek, Türkleri bozguna uğratmalarına
sebep oldu. Neticede ilerlemeye devam eden
Haçlılar, Antakya'yı işgalden bir yıl sonra
Kudüs'ü ele geçirip, şehirde yaşayan yetmiş
bin Müslüman ve Yahudiyi hunharca
katlettiler.
Bu arada Gence Meliki ve kardeşi Muhammed
Tapar, Berkyaruk'a saltanat iddiasıyla isyan
etti. Berkyaruk, 1100 senesinde Sefîdrud'da
mağlup olmasına rağmen, Muhammed
Tapar'ı arka arkaya dört kez bozguna uğrattı.
Ahlat'a sığınan Muhammed Tapar, buranın
hükümdarı Sülemen'i ve Ani emîri Menuçehr'i
hizmetine alarak yeniden savaşa
hazırlandıysa da, Sultan Berkyaruk çok kan
aktığını, memleketin harap, emîr ve askerlerin
yorgun düştüğünü, hazinenein boş kaldığını,
vergilerin tahsil edilemez hale geldiğini ve
nihayet İslam düşmanlarına fırsat verildiğini
beyan ederek, gönderdiği bir elçiyle kardeşini
barışa ikna etti. Böylece 1104'te
Azerbaycan'da Sefîdrud hudut olmak üzere,
Kafkasya'dan Suriye'ye kadar bütün
vilayetlerde Muhammet Tapar sultan tanındı.
Bağdat, Rey, Cibal, Taberistan, Fars,
Huzistan, Azerbaycan, Mekke ve Medine'nin
idaresi de Berkyaruk'ta kaldı.
Büyük Selçuklu Devleti, iki devlete ayrılmak
suretiyle, Türkiye ile birlikte üç Selçuklu
sultanı ortaya çıktı. Ancak bu durum çok
uzun sürmedi. Çünkü Berkyaruk, hastalıklı
olduğu için 1104 yılında, yirmialtı
yaşındayken vefat etti. Sultan Berkyaruk,
ülkesini düşünen ve milletinin refahı için
çalışan bir kimseydi. Ancak, kardeş
kavgalarının, memleketin birlik ve beraberliğe
en muhtaç olduğu bir döneme rastlaması
Berkyaruk'u çok üzdü. Buna rağmen fırsat
buldukça Haçlı kuvvetleri üzerine asker sevk
etmekten ve darbeler vurmaktan geri kalmadı.
Berkyaruk'un vefatından sonra Muhammed
Tapar, Bağdat üzerine yürüyerek, fazla zorluk
çekmeden 1105'te tek başına sultan oldu.
Önce amcasının oğlu Mengübars'ın isyanını
bastırdı. Daha sonra ülkede uzun zamandır
karışıklık çıkaran, anarşiyi tahrik eden
Batınîlere karşı mücadele etti. 1107'de,
Batınîlerin merkezi olan Alamut Kalesi
kuşatıldı ve çok sayıda Batınî öldürüldü.
Selçuklular arasındaki karışıklıklardan
faydalanan Haçlılar, Birinci Haçlı Seferi
sonunda Suriye'de Haçlı devletleri kurmaya
başladılar. Sultan Muhammed Tapar,
bunların üzerine ordular gönderdiyse de,
kumandanlar arasında tam anlaşma
sağlanamadığından kesin sonuca gidilemedi.
Sefer kumandanı Emîr Mevdud, Şam Ümeyye
Camii'nde bir Batınî tarafından öldürüldü.
Sultan, Haçlılara karşı Aksungur'u
kumandanlığa getirdi. Bu arada kardeşi
Sencer'i Suriye ve Horasan'daki Batınîlerle
mücadele etmekle görevlendirdi. Alamut
üzerine de bir ordu gönderdi. Sultan
Muhammed Tapar'ın 1118'de vefatı sebebiyle,
bu fesat ocağı ortadan kaldırılamadı. Sultan
Muhammed Tapar, İsfehan'da yaptırdığı
medresenin bahçesine defnedildi.

İleri gelen devlet adamları, Muhammed
Tapar'ın henüz küçük yaştaki oğlu Mahmud'u
tahta geçirdilerse de, Melikşah'ın oğlu ve
Horasan meliki olan Sencer, yeğeni
Mahmud'un sultanlığını kabul etmeyerek,
saltanat iddiasında bulundu. 14 Ağustos 1119
tarihinde yapılan Save Savaşını kazanarak
sultanlığını ilan eden Sencer, yeğenine evlat
muamelesi yaptı ve kendi egemenliğini
tanımak şartıyla, Rey hariç, batı ülkelerinin
hakimiyetini ona bıraktı.
Sultan Sencer, batı işlerinden çok doğu ile
uğraştı. Gaznelilerle savaştı. Karahanlıları
kendisine bağladı. Zamanı, Selçukluların son
parlak devriydi. Bu arada Büyük Selçuklu
Devletini iki büyük tehlike tehdit ediyordu.
Bunlardan birisi, batıdan Anadolu ve Suriye'ye
saldırmakta olan Haçlılar, diğeri doğudan
gelen ve devletin doğu sınırlarını zorlayan
Karahitaylardı. Sultan, yalnız bu ikinci
tehlikeyle uğraştı. Doğu Karahanlılar Devletini
yıkarak Seyhun boylarını zorlayan
Karahitaylarla çarpışan Sencer, onlarla 10
Eylül 1141 yılında yaptığı Katvan Meydan
Savaşını kaybetti. Bu muharebeden sonra,
Seyhun nehrine kadar olan topraklar
Karahitayların eline geçti. Katvan Meydan
Muharebesiyle, Büyük Selçuklu Devleti
tarihinde yeni bir devir başladı ve Selçuklu
ülkesi, müslüman olmayan Türk ve Moğol
birliklerinin istilasına uğradı.
Sultan Sencer'in bu yenilgisinden
faydalanmak isteyen Gur hükümdarı Alâeddin
Hüseyin, yıllık vergiyi vermemek, sultanlık
peşinde koşmak gibi davranışlarla, Sencer'e
olan tâbiliğinden kurtulmaya çalışıyordu.
Zaten, sınırlarını fazla genişletmesi, bölgenin
güç dengesini bozmakta ve bu durum Sultan
Sencer'i endişeye düşürmekteydi. Büyük
kuvvetlere sahip olan Gurlular üzerine
yürüyen Sultan Sencer, Haziran 1152'de
yaptığı muharebede Gur ordusunu yenerek,
Katvan'da kaybedilen itibarı yeniden sağladı.
Gur galibiyetinden erişilen ihtişam fazla uzun
sürmedi. Vergi tahsili sırasında yapılan
haksızlık yüzünden, kendi soyundan olan
Oğuzlarla bazı emîrler arasındaki ihtilaflar
gittikçe büyüdü. Sultan Sencer, bir kısım
emîrlerin ısrarı ile, göçebe oğuzların üzerine
yürümek zorunda kaldı. 1153 yılı Mart ayında
Belh civarında, Oğuzlarla yapılan savaşı
Selçuklular kaybettiler. Bu ağır yenilginin
sonunda Sultan Sencer esir düştü. Oğuzlar,
Sencer'e esir de olsa sultan gözüyle baktılar.
Esir Sultanı kurtarmak için ilk harekete geçen,
onu savaşa sürükleyen Belh valisi Emîr
Kumac'ın torunu Müeyyed Ayaba oldu.
Sencer, her ne kadar gündüz tahtta
oturtuluyor ve zahirî bir iltifat görüyorsa da
geceleri demir bir kafeste uyuuordu. Onun
adına çok usulsüz işler yapılıyor ve bazı
vaadlerde bulunuluyordu. Bu durum
karşısında Sencer, 1156 yılı Nisan ayında
kaçmaya muvaffak oldu. Fakat ağır Oğuz
darbesi altında çöken, iç huzursuzluk ve
istikrarsızlığa maruz kalan Büyük Selçuklu
Devleti, kendini toplayamadı. Her ne kadar
tâbi beyler, Sencer'e kurtuluşundan dolayı
memnuniyetlerini ve bağlılıklarını
bildirmişlerse de, Selçuklu kumandanları
arasındaki mücadele Sultana gerekli imkânı
sağlamadı. Sencer, 9 Mayıs 1157 senesinde
yetmiş üç yaşında vefat etti. Merv'de daha
önce yaptırdığı Dârü'l-Apir'de defnedildi.
Onun vefatından sonra Büyük Selçuklu
Devletinin İran, Irak, Suriye ve Anadolu'daki
parçaları, Selçuklu Hanedanına mensup
kişilerce idare edilip, ondördüncü yüzyıla
kadar devam edenler oldu.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol