Türk Kütüphanesi

Altinordu Devleti

Altınordu Devleti
Cengiz soyundan gelenlerin, Kıpçak
bozkırları ve Batı Sibirya’da kurdukları
devlet.
Cengiz Hân’ın torunu Batu Hân tarafından
1241 (H.639) senesinde kuruldu. 1502
(H.908) senesine kadar devam etti. Başşehri
Saray idi.
Cengiz Hân, batı ülkelerinin işgalini oğlu
Cuci’ye vermiş ve İrtiş ırmağı ile Balkaş
gölünün batısındaki yerleri de onun idaresine
bırakmıştı. Bâzı yerleri işgal eden Cuci,
babasından altı ay önce öldü. Yerine ikinci
oğlu Batu tâyin edildi.
Cengiz Hân’ın ölümünden sonra, 1227
(H.624) senesinde hanlık makamına Ögedey
Hân geçmişti, Ögedey, Moğolların merkezi
Karakurum’da toplanan kurultaya başkanlık
ederek, Kıpçak ülkelerinin fethine karar verdi.
Sayısı kesin bilinmeyen, kaynaklarda bir kaç
yüzbin olduğu belirtilen ve çoğunluğu esir
Türklerden olan büyük bir ordu hazırladı.
Batu Hân komutasındaki bu ordu, 1236
(H.634) ilkbaharında Karakurum’dan sefere
çıktı, önce İdil boyları zabt edildi. Rus
knezliklerinden (knez, beğ demektir) Riyazan
1237 (H.635) târihinde alınıp, ileri harekâta
devam edilerek, Suzdal bölgesinin merkezi
olan küçük Moskova ve Vladimir işgal edildi.
1238 yıllarında, Özü ile Don nehirleri
arasındaki bölge, tamamen Moğolların eline
geçti. Harekâta batıya doğru devam edilip,
Tuna nehri geçilerek, Macaristan’ın tamâmı
hâkimiyet altına alındı. Akınlar, Adriyatik ve
Venedik sahillerine kadar dayandı. Bu arada
amcası Ögedey’in öldüğünü duyan Batu Hân,
ele geçirdiği topraklarda bağımsızlığını îlân
etmek istedi ve târihte Altınordu diye anılan
devletin temellerini attı.
Batu Hân, 1241 (H.639) senesinde İdil’in
aşağı yatağına dönüp, nehrin sol sahilinde
karargâh kurdu. Burayı merkez edinip, Batu-
Saray adıyla bir pâyitahtlık kurdu. Bilâhare,
Karpat Dağları’na kadar olan Rus
knezliklerini, merkezi Saray olan Altınordu
Devleti’ne tâbi ederek, vergiye bağladı.
Batu Hân, Saray şehrini merkez edinip,
devletinin temellerini attıktan sonra, vefâtına
kadar; İrtiş boyundan, Aral denizinin kuzey
mıntıkası da dâhil olmak üzere, Kama ve
bütün İdil havzası, Özü sahili ve Onestr de
denilen Turla mıntıkalarına hâkim oldu.
Batu Hân, hukuken Büyük Moğol Kağanlığı’na
bağlı olmasına rağmen, iç işlerinde bağımsız
olarak hareket ediyordu. Aşağı ve Orta Volga
bölgelerini, Harezm ve Azerbaycan’a kadar
Kafkasları ve Kıpçak bozkırlarını alarak
Altınordu Devleti’ne kattı; nihayet 1255
(H.653) senesinde öldü. Yerine sırasıyla,
oğulları Sartak ve Ulakçı ardından da kardeşi
Berke Hân geçti.
Altınordu hükümdârlığına 1257 (H.655)’de
geçen Berke Hân, müslüman olma şerefine
kavuştu. Moğol prenslerinin içinde ilk
Müslüman olan Berke Hân’ın, İslâmiyeti kabul
etmesiyle, tebeası Türk olan bu ülke,
müslüman Türk devleti hâline geldi, önce
hanlık âilesi ile idareciler, İslâm dînini kabul
ettiler. Böylece İslâmiyet, Altınordu ülkesinin
her tarafına yayıldı.
Berke Hân hâkimiyeti elde edince, Altınordu
Devleti’ni büyük hakanlıktan ayırıp, tam
bağımsızlığını îlân etti. Serbestçe hareket
edip, kendi adına sikke bastırdı. Buhârâ şeyhi
el-Baharzî ile görüşen Berke Hân,
hâkimiyetini Seyhun ve Ceyhun nehirlerine
kadar yaydı. Rus knezliklerinde, çok düzgün
ve sürekli nüfus sayımları yaptırarak,
şehirlerden ayrı ayrı vergi ve yardımcı asker
topladı. Devlet içinde düzenlemeler yaptı.
Ordusunu, küçükten büyüğe tertipleyerek;
onlu, yüzlü, binli ve tümenli yâni onbinli usûle
göre teşkil etti. Yeni Saray şehrini kurdu.
Berke Hân, Hülâgû’nun Bağdad’da
müslümanlara yaptığı zulme karşılık Mısır
sultânı Baybars’la anlaşarak, onun üzerine
yürüdü. Hülâgû’yu 1262 (H.661) senesinde
yenerek bozguna uğrattı. Bu yönüyle
târihçiler Berke Hân zamanını, Altınordu
devletinin en parlak dönemi olarak
göstermektedirler.
Altınordu Devleti, onüçüncü asırdan
ondördüncü asra, 1290 (H.689)’da başa
geçen Gıyâsüddîn Tokta Hân’ın riyasetinde
girdi. Tokta Hân zamanında da devletin
toprakları genişledi. Saraybatu, Sarayberke
(Yeni saray) şehirlerinin sınaî ve ticarî
ehemmiyetleri artarak, birer ticâret merkezi
hâline geldi. Kafkas yolu kontrol altına
alınarak, ticarî münâsebetler canlandırıldı.
Ceneviz kolonilerine karşı sert tedbirler
alınarak, havadan para kazanmaları önlendi.
Müslüman tacirlere kolaylık gösterildi.
Memlûklüler ile kurulan münâsebetler devam
ettirildi. İdarî ve ictimâî durum muntazam
hâle getirilerek, devletin otoritesi
kuvvetlendirildi.
Gıyâsüddîn Tokta Hân’ın 22 yıllık Altınordu
hükümdârlığından sonra, 1312 (H.712)
senesinde Gıyâsüddîn Muhammed Özbek Hân
idareyi ele aldı. Özbek Hân zamanında, idarî
mekanizmada değişiklikler yapıldı. Devletin
gelir kaynakları ıslâh edildi, îmâr ve İskân
işlerine önem verilerek şehir hayâtı
geliştirildi. İslâmiyetin yayılması hızlandı. Bu
sayede merkezî idare kuvvetlenerek,
Sarayberke büyüyüp gelişti. Câmiler,
medreseler, türbeler inşâ edildi. Devrin en
kuvvetli müslüman devleti olan Memlûklülerle
iktisadî, ticarî ve siyâsî münâsebetler
kuvvetlendirilip, iki hânedân arasında evlenme
yoluyla akrabalık kuruldu.
Özbek Hân’ın 1341 (H.742)’de vefâtı üzerine
hükümdârlığa Canı Beğ Hân geçti. Devrinde
Azerbaycan’a sefer yapıldı. Altınordu Devleti
çok genişledi ve en uzun hududlara sâhib
oldu. Maddî bakımdan zenginleşmesine
rağmen, Cuci sülâlesinden olan beylerin
hâkimiyetinin giderek artması ve merkezî
idarenin zayıflaması yüzünden gerileme
alâmetleri de bu devirde görülmeye başladı.
Canı Beğ’in 1357 (H.759) yılında ölümü
üzerine, Altınordu. Devleti’nde karışıklıklar
başladı. Berdi, Kulpa ve Nevruz beğler ile
Mamay Muhammed Mirzâ arasındaki saltanat
mücâdelesi 1380 (H.782) yılına kadar sürdü.
Altınordu Devleti’nde saltanat mücâdelesi en
şiddetli şekliyle devam ederken, yine Cuci
soyundan gelen Gıyâseddîn Toktamış Hân,
Timur Hân’ın da yardımıyla 1375’de iktidarı
ele geçirip, birliği te’min etti. Hânedân içinde
otoritesini kuvvetlendirdikten sonra,
karışıklıklardan istifâde ederek güçlenen Rus
knezlerinden Dimitri Donskoy’un merkezi
Moskova’ya elçi gönderdi ve itâat etmesini
istedi Biriken vergilerini göndermesinin
yanında, Saray şehrine gelerek at üzengisine
yüz sürme an’anesine uymasını bildirdi.
Dimitri Donskoy, Toktamış Hân’ın isteklerine
îtibâr etmedi. Kendisini yeterince güçlü
zannettiğinden bir kaç parça hediye ile
Toktamış Hân’ın elçisini geri gönderdi. Onun
bu hareketine çok kızan Toktamış Hân,
ordusunun başına geçerek Moskova üzerine
hareket etti. Dimitri, Toktamış’ın geldiğini
duyunca kaçtı. Bir kaç günlük muhasaradan
sonra Moskova’ya girildi. Yirmidörtbin Rus
öldürüldü. Şehirden pek çok ganimet elde
edildi ve kale yıkıldı. Dimitri, bunun üzerine
Toktamış Hân’la barış yapma yollarını aradı.
Sonunda büyük oğlu Vasil’i rehin olarak
Altınordu merkezine gönderdi ve beş yıllık
borcunu da vermeyi ihmâl etmedi. Ayrıca bir
de ar mektubu yazarak, Altınordu Devleti’nin
sâdık bir bendesi olduğunu arz etti.
Dimitri’nin durumundan haberdâr olan öteki
Rus knezlikleri; Toktamış Hân’a itâatlarını
arz ederek senelik vergilerini, eskisi gibi
Saray şehrine gönderdiler. Dimitri’den sonra
Moskova tahtına, Toktamış Hân’ın
müsâdesiyle yanında rehin bulunan Vasil,
1389 (H.792)’de tâyin edildi. Dimitri’nin oğlu
Vasil, büyük knez olunca, son derece itâatkâr
davrandı ve vergisini aksatmadan her yıl
ödedi.
Toktamış Hân, içte merkezî otoriteyi
kurduktan sonra, Rusları mağlûb ederek
Nâsırüddîn ünvanını aldı. Bundan sonra
kuvvetlerine daha çok güvenen Toktamış,
Yedisu (Balkaş gölü çevresi) ve Ferenge
kesimindeki Çağatay Hanlığı’ndan, Cengiz’in
vârisi olarak hak iddia etti ve ülkeyi ele
geçirmek istedi. Tîmûr Hân’ın topraklarına
göz dikti. Harezm’de adına sikke kestirdi.
Azerbaycan ve Kafkasya’yı almak için
faaliyete geçti. Tebriz’i 1385 (H.787)
senesinin başında yağmalattı. Mısır
Memlûkleriyle iyi münâsebetler kurdu.
Toktamış Hân, Altınordu Devleti başına
geçebilmek için Tîmûr Hân’dan yardım
görmüştü. Toktamış Hân’ın güçlendikten
sonra kendisine sırt çevirmesi, Tîmûr Hân’la
aralarının açılmasına sebeb oldu. Tîmûr Hân,
kendisine vefasızlık eden Toktamış Hân’ı
cezalandırmak için ikiyüzbin kişilik bir
orduyla sefere çıktı. Toktamış da kuvvetlerini
toplayarak, Ejderhân da denilen Astırhân
mevkiinin doğusundaki Orta Apa (Kunduzca)
denilen yerde 13 Haziran 1391 (H.794)
yılında Tîmûr’la karşılaştı. Toktamış Hân,
muharebede yenilerek kaçtı. Tîmûr Hân,
Altınordu topraklarını işgal etti ve işgali
siyâsî yönden teşkilâtlandırdı. Toktamış
Hân’ın dört yıl sonra toparlanmasıyla,
Samurözen boyunda 1395 (H.798) târihinde
ikinci defâ karşılaştılar. Toktamış Hân bu
muharebeyi de kaybetti. Tîmûr, Moskova’ya
kadar ilerledi ve oğlu Tîmûr Kutluğ Hân’ı
Altınordu’da bıraktı. Toktamış, bir türlü
mücâdeleden vazgeçmedi. Hazırlıklarını
tamamlayıp Kırım’ı almak için sefere çıktı.
Kutluğ Hân’la 1397 (H.800)’de Osna’da
karşılaştı, yine mağlûb oldu ve eski tâbisi
Litvanya beği Vitold’a sığındı. Bitmek
bilmeyen bir enerjiye sâhib olan Toktamış
Hân, Vitold’un vasıtasıyla komşu Alman
prenslerinden yardım topladı. Vitold da dâhil,
yardımcı kuvvetlerle tekrar doğu seferine
çıktı, Özü nehrinin kollarından Pars-kal’a
çayı boyunda 1399 senesinin Ağustos ayında
Kutluğ Hân ile tekrar karşılaştı. Bu
muharebede de mağlûb olan Toktamış Hân,
Altınordu Hân’ı îlân edilen Temür Melik ve
onun destekçisi Emir Edigü ile mücâdele
etmek istedi. Tîmûr Hân’dan özür dileyip,
affedildiği rivâyet edilirse de, 1399-1405
senesine kadar kaçak hayâtı yaşadı. Bu yıllar
içerisinde Emir Edigü’nün adamları tarafından
dâima arandı. Toktamış Hân’ın 1405’de
Sibirya’da ölümünün, Emir Edigü’nün fedaileri
tarafından gerçekleştirildiği sanılmaktadır.
Tîmûr Hân’ın seferlerinden sonra, Altınordu
Devleti’nin birliği bozuldu. Şehzadeler
arasında taht kavgaları başlayıp, 1426
(H.830)’dan sonra devlet hanlıklara bölündü.
1502 (H.908)’den sonra küçük beyliklere
ayrılarak devlet tamamen dağıldı. Altınordu
hânı Uluğ Muhammed Hân’ın yeğeni Giray
Hân, (1426-1466) Şirin kabîlesinin yardımıyla
Karadeniz’in kuzeyindeki Kırım yarımadası ve
havâlisinde Kırım Hanlığı’nı kurdu.
Altınordu içindeki büyük beğler, başlarına
buyruk yaşamaya başladılar. Saray şehrini
tanımadıkları gibi zaman zaman baskınlar
yaptılar. Bu sebepten Altınordu hânı Uluğ
Muhammed Hân, kuzeydeki Kazan şehrine
yerleşti. Burada kurduğu Kazan Hanlığı
1437’den 1552 senesine kadar devam etti.
Devletin bölündükçe bölünen toprakları
üzerinde, hanlık sayıları da artıyordu. Aşağı
İdil’de Hazar denizinin kuzeyinde 1466-1554
yılları arasında hüküm süren Astırhan Hanlığı
da bunlardan biridir. Ayrıca bu topraklar
üzerinde, 1500-1558 seneleri arasında
Gürgenc başkent olmak üzere Özbek Hanlığı
kuruldu.
Altınordu Devleti’nin teşkîlat ve müesseseleri;
Moğol, Türk ve İslâm devletlerinin müessese
ve teşkilâtlarının bir kopyası idi. Devlet,
hânedânın malı olup, Cengiz Hân’ın oğlu
Guci’nin soyundan gelenler hâkimdi.
Hükümdâra; hân, kağan, beğ denirdi. Hân
seçimi, hânedân mensuplarının iştirakiyle
toplanan kurultayda gerçekleşirdi. Hânedân,
azaları tarafından idare edilirdi. Bu da,
merkezî otoritenin zaman zaman ortadan
kalkacak hâle gelmesine sebeb oluyordu.
Merkezî idarede vezir bulunurdu. Vezir, dîvân
ve teşrîfâtla vazifeli idi. Türk asıllı en yüksek
me’mûra daruga denilirdi. Altınordu
şehirlerini, daruga ünvanlı Türk valiler idare
ederdi. Hâna, devlet idaresinde Dîvân adını
taşıyan bir meclis yardım ederdi. (Eski Türk-
İslâm devletlerinden bildiğimiz bu müessenin
Altınordu’daki mâhiyeti kat’î olarak
bilinmiyor. Buna rağmen dîvân yazıcıları
tâbiri, yarlıklarda sık sık zikredilmektedir.
Altınordu Devleti’nde hânlar, Saray şehrinin
Gülistan denilen kısmında yaşıyorlardı.
Hânlar, kışı burada geçirirlerdi. Yaz
mevsiminde eski âdet üzere yaylaya çıkarlar
ve Don ile Özü nehirleri arasındaki
yaylaklarda ikâmet ederlerdi.
Altınordu nüfûsunun, Rus yurdu hâriç, büyük
bir kısmı Türkmenlerden meydana geliyordu.
Ancak, devlet idâresinin üst tabakadaki
hânedân unsuru Moğol menşeliydi. Böyle
olmasına rağmen, devletin kurucusu Batu
Hân’ın küçük kardeşi Berke Hân’ın
(hükümdârlığı 1257-1267) İslâmiyeti kabul
etmesiyle, bu devlet tam manâsıyla bir Türk-
İslâm devleti hâline gelmiştir.
Altınordu Devleti’nin hâkim olduğu yerlerde,
özellikle Rus knezliklerinde, medeniyet
bakımından yaptığı te’sirler hakkında henüz
ilmî bir araştırma mevcut değildir. Bundan
dolayı, bu hususta kat’î bir fikir yürütmek
imkânsız olmakla beraber; üç asır süren
Altınordu hâkimiyetinin Rus târihi ve Rus
halkı üzerinde çok yönlü te’sir bıraktığı
muhakkaktır. Tanınmış Rus târihçilerinin,
yaptıkları araştırmalarda bu te’sirleri inkâra
çalışmaları, ilmî sebeblerden değil, bilâkis
millî hislerinden ileri gelmektedir. O devrin
Rus târihine bakıldığında, bu husus açık bir
şekilde görülür. Batu Hân buraları hâkimiyeti
altına altlığında, Rus yurdu, tam bir siyâsî
anarşi içinde bulunuyordu. Dolayısıyle,
iktisadî ve kültürel hayâtın gelişmesinin
şartlarından biri olan iç emniyet mevcut
değildi. Altınordu Devleti tarafından sağlanan
kuvvetli bir disiplin ile huzur ve asayiş te’min
edildi. Gümrükler intizamlı bir hâle kondu.
Rusça tamajnya (gümrük) tâbiri de Türkçe-
Moğolca tanga (damga) kelimesinden
gelmektedir. Bunun dışında, bir çok Rus
idarecisi Altınordu mensupları ile yakın irtibat
hâlinde idiler. Bu yüzden Ruslar, yaşayış ve
giyim tarzlarında olduğu gibi, düşünüş ve
görüşlerinde de Türk-Moğol kültürünün te’siri
altında kalmışlardır ve medenileşmeye
başlamışlardır. Aynı şekilde Altınordu’nun
merkeziyetçi devlet sisteminin ve Hân
otoritesinin, Rus knezliklerine bir örnek teşkil
ettiğinde de şüphe yoktur.
Altınordu’nun hâkimiyeti altındaki Rus
knezliklerine karşı muamelelerinin, sonraki
Rus çarlarının, Kazan, Başkurt, Sibirya, Kırım,
Kafkas ve Türkistan’daki hâkimiyetlerine
nisbetle kat kat yumuşak olduğunda asla
şüphe yoktur. Müthiş İvan’ın ve Romanof
âilesinden gelen Çar hükûmetlerinin, Türk
kavimlerini imha yolunda aldıkları tedbirlerin
hiç birinin, Altınordu hânları tarafından
alınmadığı târihî bir hakîkattır. Rus knezlerine
yapılagelen bâzı tazyikler ve şiddetler, daha
ziyâde Rusların Saray’da, hânlar yanında
yaptıkları entrikalardan, bir de anlaşmalara
sadâkat göstermemelerinden ileri gelmiştir.
Bu gibi istisnaî durumlar bir tarafa
bırakılırsa, ülkede tam bir din ve dil
serbestliği vardı. Tabî kavimler, pek de ağır
olmayan mükellefiyetlerini doğru dürüst
yerine getirdikten sonra, lüzumsuz yere
tazyike mâruz kalmamışlardır. Rus kilisesi,
Altınordu hânlarının verdikleri yarlıklar
(berâtlar) sayesinde tarhanlık kazanmıştı;
yâni her nevî vergi ve mükellefiyetlerden
kurtulmuştu. Böyle olmasına rağmen,
sonraları Tatarlara karşı Rus imha siyâsetini
besleyen müessese, bilhassa kilise olmuştur.
Üç asır süren Tatar hâkimiyetinin te’siri
yanında Altınordu hânları, Rus ahâlisi
nazarında tam bir hükümdâr gibi telâkkî
ediliyordu. Bu yüzdendir ki, Rus knezleri,
ancak Altınordu hâkimiyetinden çıktıktan
sonra Çar lakabını almaya cesaret ettiler. Rus
halkı, Altınordu devletinden aldığı maddî ve
manevî medeniyet mîrâsıyla, çarlık
Rusyasının kuruluşunu hazırlamıştır. Daha
sonra bu durum, bilhassa Kanunî Sultan
Süleyman Hân devrinde, Osmanlı devletine
çevrilmiş ve kendilerine çeki düzen vermeye başlamışlardır
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol